Bazen evimizde ağırladığımız dostlarımız evde televizyon olmadığını görünce şaşkınlıkla sorarlar, ‘aaa sizde televizyon yok mu?’ diye… ‘Evet bizde televizyon yok’ deriz. ‘E peki ne yapıyorsunuz evde’ diye gelir sorunun devamı…
Bizde uzun uzun anlatırız neler yaptığımızı… Yakın zamanda bir dostumuz da ‘bu yaptıklarınızı kaleme alsanız ya’ deyince bizde bir nevi sosyal sorumluluk projesi algılayıp ailece oturup bu yazıyı kaleme aldık.
Ebeveynler evi genelde dinlenme yeri olarak görür ve kafa dinlemek isterler. Ancak televizyonlu evlerde kafa dinlemek yerine kafa şişirme işlemine tabi tutulurlar. Gerilim filmlerini aratmayan haberler, asmalar, kesmeler, boğazlamaları izleyip iyice gerilip kızgın demir olduktan sonra bir de üzerine gerilim filmleri izler iyice ele avuca gelmez, konuşulmaz, yanına yaklaşılmaz bir hal alırlar.
Bu derece negatif yüklü bir ebeveynin, çocuklarının ‘çocukluklarına’ ne derece tahammül edebileceğini hayal bile etmek istemiyorum. Çocukların çocukluklarını özellikle vurguluyorum. Çünkü çocuğun işi çocukluk yapmaktır. Yani hoplayıp zıplamak, oyunlar oynamak sizin de ona eşlik etmenizi istemek onun en doğal hakkıdır. Ama siz onu ya kendinizle televizyon izlemeye ya da odalarda yanlızlıklara mahkum ediyorsunuz…
‘Bunların bütün suçlusu televizyon mu canım?’ diyenleri duyar gibi oluyorum.Tabi ki değil, ama televizyon kullanımını malesef beceremiyoruz. Kullanım derken, kumandanın düğmelerini ezbere bildiğinizi biliyorum, onu kastetmedim zaten. Ne zaman açıp ne zaman kapatacağınıza, neyi izleyip neyi izlemeyeceğinize siz karar veremiyorsunuz. ‘Akşam bir haber izleyeyim, bir de film bakarım’ diye oturup sabahlayanlarınız yok mu? İşte bakın televizyonun başında kendinize söz geçiremiyorsunuz demek istiyorum.
Peki biz ne yapıyoruz?
Öncelikle evliliğimizin ilk günlerinden bu yana hep aile şuuruyla hareket ettiğimizi belirterek söze başlayayım. Akşamları ailece yemeğimizi yiyip, hem yemekte hem de ardından çay faslımızda ailece zaman geçiriyoruz. Bu yazıyı yazdığım saatlerde ben salonda büyük oğlumla birlikte zaman geçirmeyi de ihmal etmezken, eşim de yan odada diğer iki çocuğumla evet hayır oyunu oynuyorlardı. Bu zaman dilimlerinde hem aile bireylerinin gününün nasıl geçtiği konuşulur, hem de doğrular yanlışlar beraber değerlendirilir. Yani bizim için zamanın altın dilimleri bu anlar...
Evde birlikte yapılacak çok işlerimiz vardır. Örneğin birlikte oyun oynamak, eğitici faaliyetler yapmak, kitap okumak, yavrularımızın ahlaki ve manevi eğitimlerini vermek ve haftanın belli günleri birlikte dev ekranda video izlemek bunlardan sadece bazıları...
Televizyonumuz yok derken bütün bütün toptancılık yapmıyoruz gördüğünüz gibi. Öyle ya, pek çok faydalı videoların yapıldığı dünyada bunlardan mahrum kalmak ciddi bir eksiklik olurdu. Bunun için biz ebeveyn olarak daha önceden kısmen araştırıp fikir sahibi olduğumuz film, dizi, belgesel veya animasyonları evde projeksiyon ile duvara yansıtıp televizyon konforundan daha yüksek bir sinema konforu ile ailece izliyoruz.
Bu nedenle çocuklarımız çok televizyonlu evleri gördükleri halde hiç‘televizyon alın’ gibi bir taleple yanımıza gelmiyorlar. Çünkü bu ihtiyaçlarını daha konforlu ve seçici bir şekilde birlikte zaten karşılamış oluyoruz.
Evde ailece oynadığımız oyunlarımız var. Küçükken çocuklarla misket, kör ebe, saklambaç ya da benzer fiziki aktiviteleri oynamak, en çok sevdiğimiz oyunlarımızdır. Eve yorgun gelen bir babayı deşarj etmek için bu etkinliklerden daha iyi bir etkinliklik olabileceğini sanmıyorum.
Evde çocukların odalarında bir yazı tahtamız var. Çocukların o tahtaya hayal dünyalarını yansıtmalarını izlemek harika bir duygu. Size de benzer bir tahta almanızı tavsiye ederim, imkan yoksa aynı şeyi kağıtla da yapabilirsiniz. Evimizin en küçük bireyine evimizin üsten görüntüsünü çizmesini istediğimde bütün detayları ile evin krokisini çıkarması bizi hayretler içinde bırakmıştı. Bütün detaylar derken tüm odalardaki masa, yatak, dolap ve bunların üzerindeki en ince detaylara kadar çizilmesini kastediyorum. Bu inanın çoğu yetişkinin bile yapmakta zorlanacağı bir şeydir. Hayal dünyası kirlenmemiş bir dimağın ürünü bu şüphesiz.
Bu ifadelerimden sakın çocuğunu övüyor gibi bir sonuç çıkarmayın. Tüm çocuklar özeldir ve hepsi yaklaşık aynı donanımla yaratılır. Keşfedilemeyen veya üstün kabiliyetleri zamanla körelen çocuklar, sorumsuz anne babaların eseridir. Aşırı televizyon izleyen çocukların konuşmaya geç başlamaları, muhakeme kabiliyetlerinin düşük olması ve zihin tembellikleri, en çok televizyon izleyen anne ve babaların bile artık bildikleri sıradan bilgiler arasında. Ancak buna rağmen evde televizyonu bir emzik gibi, çocukları susturma aracı olarak gören anne babalar o kadar çok ki...
Neyse televizyonsuz hayatımızı anlatmaya devam edeyim. Hep evde durmayız tabi, güzel bahar veya yaz günleri ailece dışarı çıkıp yürüyüş yapmak, dışarıda oyunlar oynamak kış günleri kartopu oynamak en çok keyif aldığımız şeyler… Hafta sonları ise genelde gezmeye çıkıp yeni mekanlar keşfetmek, tarihi yerleri görmek, akraba ziyaretleri yapmak, eşe dosta misafirliğe gitmek ya da evimizde eş dost akraba ağırlamak yaptığımız işler arasında…
Çocuklar istirahate geçince az da olsa hanımla birlikte, birbirimize vakit ayırmak, sohbet etmek, birlikte kitap okumak, dertleşmek öyle büyük bir nimet ki, bu nimetin kadr-u kıymetini televizyon başında uyuyup kalan eşlerin anlamalarını beklemek tabi ki hayal olur.
Ben televizyonu olup da bizi hayretle sorgulayanlara soruyorum, ‘peki siz evde ne yapıyorsunuz?’ diye… ‘Çocuklarınıza veya karı koca olarak birbirinize zaman ayırabiliyor musunuz?’ ‘Çocuklarınızın okulda neler yaptıklarını, doğru mu yanlış mı yüklendiklerini kimlerle arkadaşlık ettiklerini onlardan soruyor musunuz?’ ‘Onların eğitimini sadece okuldaki (zihniyetinden bihaber olduğunuz) öğretmenine bırakıp, evde de televizyona mı emanet ediyorsunuz?’
Bu sorulara istisnasız hep acı cevaplar alıyorum. ‘Peki bu çocuklar bize emanet değil mi? Onları gün içerisinde kapmış oldukları bir zararlı bilgi virüsünü temizlemek yerine, onun beyne yayılması esnasında siz de televizyon başında başka virüslere maruz kalırsanız bu virüsler birgün tüm benliğinizi sardığında ne yapacaksınız?’
Çocuğun kişiliğinin neredeyse yarısından fazlasının şekillendiği 0-6 yaş döneminde her akşam asmalı kesmeli videoları izleyen çocukların büyüdüklerinde savunmasız insanları veya hayvanları asıp kesmeleri en doğal netice değil mi?
Netice olarak, belki başlangıçta bütün bütün hayatınızdan çıkarın demek makul bir öneri olmaz. Ama evde hakimiyeti ele geçirin. Her ortak mekanınızdaki baş köşede duran televizyonu, ortak zaman geçirdiğiniz mekanlarda değil de arasıra kullandığınız mekanlara alın. Ortak zaman geçirdiğiniz mekanlar size özel olsun.
Eve gelmeden evvel, ‘bu akşam çocuklarımın maddi ve manevi eğitimleri için baş başa neler yapabilirim? Onlarla nasıl daha verimli ve eğlenceli vakit geçirebilirim?’ diye düşünün. Onlarla oyun oynamayı unuttuysanız size hatırlatacak kitaplar setler bolca var, yeter ki arayın.
Yoksa inanın yarın çok geç olacaktır.
Yusuf Yalçın www.hanimlar.com
Bizde uzun uzun anlatırız neler yaptığımızı… Yakın zamanda bir dostumuz da ‘bu yaptıklarınızı kaleme alsanız ya’ deyince bizde bir nevi sosyal sorumluluk projesi algılayıp ailece oturup bu yazıyı kaleme aldık.
Ebeveynler evi genelde dinlenme yeri olarak görür ve kafa dinlemek isterler. Ancak televizyonlu evlerde kafa dinlemek yerine kafa şişirme işlemine tabi tutulurlar. Gerilim filmlerini aratmayan haberler, asmalar, kesmeler, boğazlamaları izleyip iyice gerilip kızgın demir olduktan sonra bir de üzerine gerilim filmleri izler iyice ele avuca gelmez, konuşulmaz, yanına yaklaşılmaz bir hal alırlar.
Bu derece negatif yüklü bir ebeveynin, çocuklarının ‘çocukluklarına’ ne derece tahammül edebileceğini hayal bile etmek istemiyorum. Çocukların çocukluklarını özellikle vurguluyorum. Çünkü çocuğun işi çocukluk yapmaktır. Yani hoplayıp zıplamak, oyunlar oynamak sizin de ona eşlik etmenizi istemek onun en doğal hakkıdır. Ama siz onu ya kendinizle televizyon izlemeye ya da odalarda yanlızlıklara mahkum ediyorsunuz…
‘Bunların bütün suçlusu televizyon mu canım?’ diyenleri duyar gibi oluyorum.Tabi ki değil, ama televizyon kullanımını malesef beceremiyoruz. Kullanım derken, kumandanın düğmelerini ezbere bildiğinizi biliyorum, onu kastetmedim zaten. Ne zaman açıp ne zaman kapatacağınıza, neyi izleyip neyi izlemeyeceğinize siz karar veremiyorsunuz. ‘Akşam bir haber izleyeyim, bir de film bakarım’ diye oturup sabahlayanlarınız yok mu? İşte bakın televizyonun başında kendinize söz geçiremiyorsunuz demek istiyorum.
Peki biz ne yapıyoruz?
Öncelikle evliliğimizin ilk günlerinden bu yana hep aile şuuruyla hareket ettiğimizi belirterek söze başlayayım. Akşamları ailece yemeğimizi yiyip, hem yemekte hem de ardından çay faslımızda ailece zaman geçiriyoruz. Bu yazıyı yazdığım saatlerde ben salonda büyük oğlumla birlikte zaman geçirmeyi de ihmal etmezken, eşim de yan odada diğer iki çocuğumla evet hayır oyunu oynuyorlardı. Bu zaman dilimlerinde hem aile bireylerinin gününün nasıl geçtiği konuşulur, hem de doğrular yanlışlar beraber değerlendirilir. Yani bizim için zamanın altın dilimleri bu anlar...
Evde birlikte yapılacak çok işlerimiz vardır. Örneğin birlikte oyun oynamak, eğitici faaliyetler yapmak, kitap okumak, yavrularımızın ahlaki ve manevi eğitimlerini vermek ve haftanın belli günleri birlikte dev ekranda video izlemek bunlardan sadece bazıları...
Televizyonumuz yok derken bütün bütün toptancılık yapmıyoruz gördüğünüz gibi. Öyle ya, pek çok faydalı videoların yapıldığı dünyada bunlardan mahrum kalmak ciddi bir eksiklik olurdu. Bunun için biz ebeveyn olarak daha önceden kısmen araştırıp fikir sahibi olduğumuz film, dizi, belgesel veya animasyonları evde projeksiyon ile duvara yansıtıp televizyon konforundan daha yüksek bir sinema konforu ile ailece izliyoruz.
Bu nedenle çocuklarımız çok televizyonlu evleri gördükleri halde hiç‘televizyon alın’ gibi bir taleple yanımıza gelmiyorlar. Çünkü bu ihtiyaçlarını daha konforlu ve seçici bir şekilde birlikte zaten karşılamış oluyoruz.
Evde ailece oynadığımız oyunlarımız var. Küçükken çocuklarla misket, kör ebe, saklambaç ya da benzer fiziki aktiviteleri oynamak, en çok sevdiğimiz oyunlarımızdır. Eve yorgun gelen bir babayı deşarj etmek için bu etkinliklerden daha iyi bir etkinliklik olabileceğini sanmıyorum.
Evde çocukların odalarında bir yazı tahtamız var. Çocukların o tahtaya hayal dünyalarını yansıtmalarını izlemek harika bir duygu. Size de benzer bir tahta almanızı tavsiye ederim, imkan yoksa aynı şeyi kağıtla da yapabilirsiniz. Evimizin en küçük bireyine evimizin üsten görüntüsünü çizmesini istediğimde bütün detayları ile evin krokisini çıkarması bizi hayretler içinde bırakmıştı. Bütün detaylar derken tüm odalardaki masa, yatak, dolap ve bunların üzerindeki en ince detaylara kadar çizilmesini kastediyorum. Bu inanın çoğu yetişkinin bile yapmakta zorlanacağı bir şeydir. Hayal dünyası kirlenmemiş bir dimağın ürünü bu şüphesiz.
Bu ifadelerimden sakın çocuğunu övüyor gibi bir sonuç çıkarmayın. Tüm çocuklar özeldir ve hepsi yaklaşık aynı donanımla yaratılır. Keşfedilemeyen veya üstün kabiliyetleri zamanla körelen çocuklar, sorumsuz anne babaların eseridir. Aşırı televizyon izleyen çocukların konuşmaya geç başlamaları, muhakeme kabiliyetlerinin düşük olması ve zihin tembellikleri, en çok televizyon izleyen anne ve babaların bile artık bildikleri sıradan bilgiler arasında. Ancak buna rağmen evde televizyonu bir emzik gibi, çocukları susturma aracı olarak gören anne babalar o kadar çok ki...
Neyse televizyonsuz hayatımızı anlatmaya devam edeyim. Hep evde durmayız tabi, güzel bahar veya yaz günleri ailece dışarı çıkıp yürüyüş yapmak, dışarıda oyunlar oynamak kış günleri kartopu oynamak en çok keyif aldığımız şeyler… Hafta sonları ise genelde gezmeye çıkıp yeni mekanlar keşfetmek, tarihi yerleri görmek, akraba ziyaretleri yapmak, eşe dosta misafirliğe gitmek ya da evimizde eş dost akraba ağırlamak yaptığımız işler arasında…
Çocuklar istirahate geçince az da olsa hanımla birlikte, birbirimize vakit ayırmak, sohbet etmek, birlikte kitap okumak, dertleşmek öyle büyük bir nimet ki, bu nimetin kadr-u kıymetini televizyon başında uyuyup kalan eşlerin anlamalarını beklemek tabi ki hayal olur.
Ben televizyonu olup da bizi hayretle sorgulayanlara soruyorum, ‘peki siz evde ne yapıyorsunuz?’ diye… ‘Çocuklarınıza veya karı koca olarak birbirinize zaman ayırabiliyor musunuz?’ ‘Çocuklarınızın okulda neler yaptıklarını, doğru mu yanlış mı yüklendiklerini kimlerle arkadaşlık ettiklerini onlardan soruyor musunuz?’ ‘Onların eğitimini sadece okuldaki (zihniyetinden bihaber olduğunuz) öğretmenine bırakıp, evde de televizyona mı emanet ediyorsunuz?’
Bu sorulara istisnasız hep acı cevaplar alıyorum. ‘Peki bu çocuklar bize emanet değil mi? Onları gün içerisinde kapmış oldukları bir zararlı bilgi virüsünü temizlemek yerine, onun beyne yayılması esnasında siz de televizyon başında başka virüslere maruz kalırsanız bu virüsler birgün tüm benliğinizi sardığında ne yapacaksınız?’
Çocuğun kişiliğinin neredeyse yarısından fazlasının şekillendiği 0-6 yaş döneminde her akşam asmalı kesmeli videoları izleyen çocukların büyüdüklerinde savunmasız insanları veya hayvanları asıp kesmeleri en doğal netice değil mi?
Netice olarak, belki başlangıçta bütün bütün hayatınızdan çıkarın demek makul bir öneri olmaz. Ama evde hakimiyeti ele geçirin. Her ortak mekanınızdaki baş köşede duran televizyonu, ortak zaman geçirdiğiniz mekanlarda değil de arasıra kullandığınız mekanlara alın. Ortak zaman geçirdiğiniz mekanlar size özel olsun.
Eve gelmeden evvel, ‘bu akşam çocuklarımın maddi ve manevi eğitimleri için baş başa neler yapabilirim? Onlarla nasıl daha verimli ve eğlenceli vakit geçirebilirim?’ diye düşünün. Onlarla oyun oynamayı unuttuysanız size hatırlatacak kitaplar setler bolca var, yeter ki arayın.
Yoksa inanın yarın çok geç olacaktır.
Yusuf Yalçın www.hanimlar.com