ﻭﻋﻦ اﺑﻦ ﻋﺒﺎﺱ ﺭَﺿِﻰَ اﻟﻠّﻪُ ﻋَﻨْﻬُﻤﺎ ﻗﺎﻝ: ] ﻟﻤَّﺎ ﺃﺻَﺎﺏَ ﺭﺳُﻮﻝ اﻟﻠّﻪِ # ﻗُﺮَﻳْﺸﺎً ﻳَﻮْﻡَ ﺑَﺪْﺭٍ ﻭَﻗَﺪِﻡَ اﻟْﻤَﺪِﻳﻨَﺔَ ﺟَﻤَﻊَ اﻟْﻴَﻬُﻮﺩَ ﻭَﻗَﺎﻝَ: ﺃﺳْﻠِﻤُﻮا ﻗَﺒْﻞَ ﺃﻥْ ﻳُﺼِﻴﺒَﻜُﻢْ ﻣَﺎ ﺃﺻَﺎﺏَ ﻗُﺮَﻳْﺸﺎً ﻗَﺎﻟُﻮا ﻳَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪُ: ﻳَﻐُﺮَّﻧَّﻚَ ﻣِﻦْ ﻧَﻔْﺴِﻚَ ﺃﻥْ ﻗَﺘَﻠْﺖَ ﻧَﻔَﺮاً ﻣِﻦْ ﻗُﺮَﻳْﺶٍ ﺃﻏْﻤﺎﺭاً َ ﻳَﻌْﺮِﻓُﻮﻥَ اﻟْﻘِﺘَﺎﻝَ ﺇﻧَّﻚَ ﻟَﻮْ ﻗَﺎﺗَﻠْﺘَﻨَﺎ ﻟَﻌَﺮَﻓْﺖَ ﺃﻧَّﺎ ﻧَﺤْﻦُ اﻟﻨَّﺎﺱُ ﻭَﺃﻧَّﻚَ ﻟَﻢْ ﺗَﻠْﻖَ ﻣِﺜْﻠَﻨَﺎ. ﻓَﺄﻧْﺰَﻝَ اﻟﻠّﻪُ ﺗﻌﺎﻟﻰ ﻓﻲ ﺫﻟِﻚَ: ﻗُﻞْ ﻟِﻠَّﺬِﻳﻦَ ﻛَﻔَﺮُﻭا ﺳَﺘُﻐْﻠَﺒُﻮﻥَ ﻭَﺗُﺤْﺸَﺮُﻭﻥَ ﺇﻟﻰ ﺟَﻬَﻨَّﻢَ ﺇﻟﻰ ﻗَﻮْﻟِﻪِ ﻓِﺌَﺔٌ ﺗُﻘَﺎﺗِﻞُ ﻓﻲ ﺳَﺒِﻴﻞِ اﻟﻠّﻪِ: ﺃﻯْ ﺑِﺒَﺪْﺭِ، ﻭَﺃﺧْﺮَﻯ ﻛﺎﻓِﺮَﺓٌ[. ﺃﺧﺮﺟﻪ ﺃﺑﻮ ﺩاﻭﺩ.
Resulullah (sav), Bedir savaşında Kureyş'i yendikten sonra Medine'ye döndüğü zaman Yahudileri toplayarak onlara:
"Kureyş'in başına gelen musibet size de gelmeden Müslüman olun" dedi.
Onlar cevaben:
"Ey Muhammed, Kureyş'ten savaşmasını bilmeyen toy bir grubu mağlub etmen sakın seni aldatmasın. Şayet bizimle savaşacak olursan bizim kimler olduğumuzu öğrenecek ve bizim gibisiyle hiç karşılaşmadığını anlayacaksın!" dediler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk şu ayeti indirdi:
"(Habibim), O (Yahudi) kafirlerine de ki: Yakında mağlub olacaksınız ve (toptan) cehenneme sürüleceksiniz. O, ne kötü yataktır, (Bedir muharebesinde) karşılaşan iki grub hakkında sizin için muhakkak bir ibret vardı. (Onlardan) bir grub Allah yolunda dövüşüyordu, diğeri ise kafirdi" (Al-i İmran, 12-13).
Ravi: Hz. İbnu Abbas
Kaynak: Ebu Davud, Harac 22 (3001)
Açıklama:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye geldiği andan itibaren Yahudilere karşı belli yakınlık politikası gütmüş idi. Böyle bir siyaset gütmesine iki amil düşünülebilir:
1- Yahudiler ehl-i kitaptı, bir peygamber bekleyişi içindeydiler. Kendi getirdiği tebligatın mahiyetini kavrayıp, beklenen peygamber olduğunu idrak edince Müslüman olabilirlerdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ümidi taşıyordu. Nitekim, Abdullah İbnu's-Selâm örneğinde olduğu üzere münferid de olsa bazı ihtida hâdiseleri de mevcuttu.
2- Başlangıçta Müslümanlar azdı ve siyasî bakımdan zayıftı. Yahudiler Medine'de organize ve güçlü bir cemaatti. Müslümanların şiddetli muhalefeti, onları Kureyşlilerle ve diğer İslâm düşmanları ile ittifaklara ve eylem birliklerine sevkedebilir, bundan da tehlikeli durumlar hâsıl olabilirdi. Kurulmakta olan İslâm devletinin çok açık ve azılı düşmanlar karşısında bilkuvve (potansiyel) düşmanlarla ittifak, iltifat ve idâre gibi yollarla iyi geçinmesi gerekiyordu.
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ilk zamanlarda hep öyle yaptı. Kıble olarak Kudüs'ün tercihi, vahiy inmeyen hususlarda Ehl-i Kitab'ı taklid gibi davranışlarda söylenen bu siyasî gayeyi takviye maksadının da bulunduğu reddedilemez.
Bedir zaferi, siyasî hayatta bir dönüm noktasıdır. Müslümanların Medine'de bir siyasî güç oluşlarının isbatıdır. Siyasî rüşdün fiilen izharıdır. Maddî bir güç gösterisi, gövde gösterisidir.
Bu başarıyı, siyasî avantajlar elde etmede, düşman güçleri sindirmede değerlendirmek gerekmektedir. Öyle ise Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in ileride, Müslümanlara ciddi problemler çıkarabilecek durumda olan Yahudileri gündeme getirmesinin tam zamanıdır.
Yukarıdaki hadis, bu nokta-i nazardan değerlendirilmelidir. Sıradan bir İslâm'a dâvet faaliyeti değil, bir tehdiddir. Siyasî yönü, tebliğî yönüne galebe çalan, tam zamanında yapılmış diplomatik bir taarruzdur.
Artık, Yahudilere yakınlık gösterme, onları kazanmaya çalışma safhası kapanmıştır. Şimdi, sindirme, korkutma ve Medine'den sürme dönemi başlatılmıştır. İslâm'a karşı hiçbir faaliyetlerine müsâmaha gösterilmeyecektir.
Bir müddet sonra, Bedir'de mağlup olan Kureyşlileri tahrik ederek Müslümanlardan intikam almaya teşvik eden Yahudi Şâir Ka'bu'l-Eşref'i öldürtecek olan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Benu Kaynuka'ya mensup bir Yahudi kuyumcudan alışveriş yapan bir Müslüman kadının başörtüsü sebebiyle çıkan hâdisenin sulh yoluyla kapatılması için yapılan teklifi Yahudilerin reddetmesi üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) harekete geçecek ve Yahudi Benu Kaynuka kabilesinin Medine'den sürülmesine müncer olacak savaşı ilan edecektir.
Arkadan, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e damdan değirmen taşı atarak öldürmek üzere suikast hazırlayan Benu Nadir Yahudileri Hayber'e sürülecek.
Bunları tâkiben Benu Kureyza Yahudilerinin, Hendek savaşı sırasındaki ihanetleri sebebiyle, kendi kitaplarının hükmüne uygun olarak, eli silah tutan erkekleri kılıçtan geçirilecektir.
Bu meyanda, Müslümanlara karşı müşrikleri organize etme faaliyetlerine girişen Hayberli Yahudi liderlerden Sellâm İbnu Abdi'l-Hukayk'ın, evinde fedâiler tarafından geceleyin öldürülmesi, kezâ onun yerine liderliği ele alınca, aynı fitneye devam etmeye yeltenen Usayr İbnu Zâram'ın aynı sûrette öldürtülmesi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, Bedir savaşından sonra Yahudilere karşı takip ettiği enerjik ve amansız siyâseti anlamada zikretmeye değer.
Benu Kureyza gazvesiyle Medine'yi Yahudilerden temizlemiş bulunan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Hudeybiye sulhünden sonra Hayber üzerine yürüyerek, oradaki Yahudileri de halledecek, böylece, İslâm'ın kalbi durumunda olan Hicaz bölgesinde, Yahudi varlığını, İslâmî inkişafa mani olacak siyâsî bir güç olmaktan çıkaracaktır.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu konudaki politikasının, ölüm ânındaki "en son" vasiyetlerinden biri olarak ifade ettiği belirtilen şu cümlesinde görürüz: "Yahudileri Arap yarımadasından çıkarın, burada iki din berâber olamaz!"