1952 senesinde İstanbul'da Nur talebesi bir muallimin zihnini meşgul eden, Üstad Bediüzzaman hazretlerinin 2. Meşrutiyyet sıralarında, Sultan Abdülhamid'le macerasını ve Üstad'ın o sıra neşretmiş olduğıı nutuk ve makalelerindeki bazı ifadelerini, sair hürriyetperverler gibi Bediüzzaman'ın da bir i'tirazı, bir hücumu manasında anlaması üzerine; Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri bu konuda talebelerine bir yazının ana hatlarını dikte ettirmiş ve bir lahika olarak o zamanlar hem eski harfle hem de yeni harfle teksir ettirerek neşrettirmişti. O Mektubu aynen buraya alıyoruz.
"Bir muallim kardeşimiz Sultan Abdülhamid'in hakkında üstadımızın hürriyet başında söylediği nutuklarda, Sultan Hamid'e hücum zannetmiş ve o kıymetdar padişahın kıymetini takdir etmemiş gibi bir şüphe gelmiş?...
Elcevab: Biz Üstadımızdan aldığımız hakikat-i hal ile cevab veriyoruz.
Evvela: Üstadımızın hayatındaki birinci bir düsturu: Kur'an-ı Hakimin bir kanun-u esasisidir ki; "Bir adamın cinayetiyle başkası mes'ul olamaz!.. kaide-i Kur'aniyesiyle o Padişah'ın zamanındaki hükûmetin hataları ona verilmez, diye daima hayatında ona hüsn-ü zan etmiş. Onun ba'zı zaman mecburiyetle ettiği kusurları onun muarızlarına karşı te'vile çalışmış.
Saniyen: Üstadımız Hürriyetin başında bütün- kuvvetiyle Şeriat dairesindeki Hûrriyet-i Şer'iyeyi sena etmiş, nutuklarıyla halkı o hürriyete davet etmiş.. Ve Hürriyet-i şeri'yeye muhalif olanlara demiş ki; "Eğer şeriat dairesinde olmazsa, istibdad namı verdiğiniz, bir şahsın mecburî, cüz'î ve hafif istibdadı, pek şiddetli bir istibdad-ı küllî olup inkisam edecek. Herkes bir nevi müstebid olur, istibdad-ı mutlak çıkar, binler istibdad hûkmüne dönecek. yani; hürriyet ölecek, bir istibdad-ı mutlak çıkacak. Hatta bu mes'elede, Üstadımız idam için kurulan Divan-ı Harb-i Örfi'de(65) demiş ki: "Eğer Meşrutiyyet İttihatçıların istibdadından ibaret ise ve hilâf-i Şeriat hareket ise, bütün dünya şahid olsun ki ben mürteciim.
Salisen: Üstadımız o zamanda, bir hiss-i kable-l vuku' nev'inden şimdiki âlem-i İslâm'ın ecnebî istibdadından kurtulması ve bir cemahir-i mûttefika-i İslâmiye tarzında tezahüre başlamasını tasavvur etmiş, ümit etmiş, hissetmiş ve bütün kuvvetiyle bağırmış. Hürriyet-i şer'iyeyi takdir etmiş. O zamanki hitabelerinde demiş ki: "Hürriyet, terbiye-i İslâmiye ile olmazsa ölecek, yerine istibdad-ı mutlak çıkacak"
Rabian: Üstadımızdan hem işitmişiz, hem halinden anlamışız ki: Ecnebilerin şiddetli desise ve kuvvetlerine karşı gösterdiği sebat ve metanet, hususan âlem-i İslâmın kısm-ı azamının halifesi olmak; Hem biçare vilâyat-ı Şarkiye'nin bedevi aşairini "Hamidiye" alayları ile en yüksek bir derece-i askeriye ve medeniyeye onları sevk etmesi.. ve Hamidiye camiinde her cuma günû bulunması ve şeair-i İslâmiyeyi elden geldiği kadar müraat etmesi.. ve daima yıldız dairesinde ma'nevî üstad kabul ettiği bir şeyhi var olduğu gibi; çok hasenatı için üstadımız bütün hayatında onu padişahlar içinde bir nevi velî hükmüne geçtiğini kanaat etmiştir.
Hamisen: İnsan hatasız olmaz. Eğer onun hakkında o zaman nutuklarında, bir mecburiyet tahtında şiddetli hataları olsa da, elbette o hatanın hiç bir ehemmiyeti kalmaz. Hem Aşere-i Mübeşşere içinde, Hazret-i Ali (R.A.) ile Hazret-i Talha ve Zübeyr'in birbiri hakkındaki hataları, onların Hakikat-ı İslâmiyeye dair uhuvvetlerine zarar vermediği gibi, elli sene evvel üstadımızın merhum Padişah'ın hakkında bir hatası medar-ı i'tiraz olamaz."
Üstadımızın hizmetinde bulunan Nur Talebeleri
******
Hazret-i Üstadımızın hizmetkar ve manevi mutlak varislerinden, Mustafa Sungur ağabeyden bir çok defa duymuşuz ki:
Üstad Hazretleri Sultan Abdülhamid hakkında eskiden itirazvarî ba'zı makaleleri için, bir defasında şöyle buyurmuşlardı, eliyle mübarek başına vurarak: "Keçel Said, sen şefkatli bir padişaha müstebit diye itiraz etmiştin. Onun cezası olarak şu dehşetli istibdatların zulmünü çek!"
Yine Mustafa Sungur ağabey nakletti:
Bir gün üstadımız merhum Sultan Abdülhamid hakkında demişti ki: "Sultan Abdülhamid velidir. Ben onu hususi dualarım içine almışım. "Her sabah, ya Rabbi sen Sultan Abdülhamid han ve Sultan Vahidüddin ve Hanedan-ı Osmaniyeden razı ol!" diye dualarımda yadederim" demişlerdi.
(Bediûzzamanın hizmetkâr ve varislerinden Bayram Yüksel ağabey de aynı rivayetleri nakletmektedir.)
Mustafa Sungur Ağabey anlattı:
Üstadımız bir gün demişlerdi ki: "Ben Mehmet Akif e her sabah dua ediyorum. O, Darül-Hikmet'teki arkadaşlarımız içerisinde en çok bana karşı hürmetkâr davranırdı. Hatta birgün benim gıyabımda, İzmirli İsmail Hakkı bir şeyler söylemiş. Mehmet Akif demiş ki: "Eğer âlim iseler, gitsinler, Bediüzzaman'ın yazdığı İşaratul İ'caz'-ı anlamaya çalışsınlar." diye ona cevap vermiştir.
"Bir muallim kardeşimiz Sultan Abdülhamid'in hakkında üstadımızın hürriyet başında söylediği nutuklarda, Sultan Hamid'e hücum zannetmiş ve o kıymetdar padişahın kıymetini takdir etmemiş gibi bir şüphe gelmiş?...
Elcevab: Biz Üstadımızdan aldığımız hakikat-i hal ile cevab veriyoruz.
Evvela: Üstadımızın hayatındaki birinci bir düsturu: Kur'an-ı Hakimin bir kanun-u esasisidir ki; "Bir adamın cinayetiyle başkası mes'ul olamaz!.. kaide-i Kur'aniyesiyle o Padişah'ın zamanındaki hükûmetin hataları ona verilmez, diye daima hayatında ona hüsn-ü zan etmiş. Onun ba'zı zaman mecburiyetle ettiği kusurları onun muarızlarına karşı te'vile çalışmış.
Saniyen: Üstadımız Hürriyetin başında bütün- kuvvetiyle Şeriat dairesindeki Hûrriyet-i Şer'iyeyi sena etmiş, nutuklarıyla halkı o hürriyete davet etmiş.. Ve Hürriyet-i şeri'yeye muhalif olanlara demiş ki; "Eğer şeriat dairesinde olmazsa, istibdad namı verdiğiniz, bir şahsın mecburî, cüz'î ve hafif istibdadı, pek şiddetli bir istibdad-ı küllî olup inkisam edecek. Herkes bir nevi müstebid olur, istibdad-ı mutlak çıkar, binler istibdad hûkmüne dönecek. yani; hürriyet ölecek, bir istibdad-ı mutlak çıkacak. Hatta bu mes'elede, Üstadımız idam için kurulan Divan-ı Harb-i Örfi'de(65) demiş ki: "Eğer Meşrutiyyet İttihatçıların istibdadından ibaret ise ve hilâf-i Şeriat hareket ise, bütün dünya şahid olsun ki ben mürteciim.
Salisen: Üstadımız o zamanda, bir hiss-i kable-l vuku' nev'inden şimdiki âlem-i İslâm'ın ecnebî istibdadından kurtulması ve bir cemahir-i mûttefika-i İslâmiye tarzında tezahüre başlamasını tasavvur etmiş, ümit etmiş, hissetmiş ve bütün kuvvetiyle bağırmış. Hürriyet-i şer'iyeyi takdir etmiş. O zamanki hitabelerinde demiş ki: "Hürriyet, terbiye-i İslâmiye ile olmazsa ölecek, yerine istibdad-ı mutlak çıkacak"
Rabian: Üstadımızdan hem işitmişiz, hem halinden anlamışız ki: Ecnebilerin şiddetli desise ve kuvvetlerine karşı gösterdiği sebat ve metanet, hususan âlem-i İslâmın kısm-ı azamının halifesi olmak; Hem biçare vilâyat-ı Şarkiye'nin bedevi aşairini "Hamidiye" alayları ile en yüksek bir derece-i askeriye ve medeniyeye onları sevk etmesi.. ve Hamidiye camiinde her cuma günû bulunması ve şeair-i İslâmiyeyi elden geldiği kadar müraat etmesi.. ve daima yıldız dairesinde ma'nevî üstad kabul ettiği bir şeyhi var olduğu gibi; çok hasenatı için üstadımız bütün hayatında onu padişahlar içinde bir nevi velî hükmüne geçtiğini kanaat etmiştir.
Hamisen: İnsan hatasız olmaz. Eğer onun hakkında o zaman nutuklarında, bir mecburiyet tahtında şiddetli hataları olsa da, elbette o hatanın hiç bir ehemmiyeti kalmaz. Hem Aşere-i Mübeşşere içinde, Hazret-i Ali (R.A.) ile Hazret-i Talha ve Zübeyr'in birbiri hakkındaki hataları, onların Hakikat-ı İslâmiyeye dair uhuvvetlerine zarar vermediği gibi, elli sene evvel üstadımızın merhum Padişah'ın hakkında bir hatası medar-ı i'tiraz olamaz."
Üstadımızın hizmetinde bulunan Nur Talebeleri
******
RİVAYETLER:
Hazret-i Üstadımızın hizmetkar ve manevi mutlak varislerinden, Mustafa Sungur ağabeyden bir çok defa duymuşuz ki:
Üstad Hazretleri Sultan Abdülhamid hakkında eskiden itirazvarî ba'zı makaleleri için, bir defasında şöyle buyurmuşlardı, eliyle mübarek başına vurarak: "Keçel Said, sen şefkatli bir padişaha müstebit diye itiraz etmiştin. Onun cezası olarak şu dehşetli istibdatların zulmünü çek!"
Yine Mustafa Sungur ağabey nakletti:
Bir gün üstadımız merhum Sultan Abdülhamid hakkında demişti ki: "Sultan Abdülhamid velidir. Ben onu hususi dualarım içine almışım. "Her sabah, ya Rabbi sen Sultan Abdülhamid han ve Sultan Vahidüddin ve Hanedan-ı Osmaniyeden razı ol!" diye dualarımda yadederim" demişlerdi.
(Bediûzzamanın hizmetkâr ve varislerinden Bayram Yüksel ağabey de aynı rivayetleri nakletmektedir.)
Mustafa Sungur Ağabey anlattı:
Üstadımız bir gün demişlerdi ki: "Ben Mehmet Akif e her sabah dua ediyorum. O, Darül-Hikmet'teki arkadaşlarımız içerisinde en çok bana karşı hürmetkâr davranırdı. Hatta birgün benim gıyabımda, İzmirli İsmail Hakkı bir şeyler söylemiş. Mehmet Akif demiş ki: "Eğer âlim iseler, gitsinler, Bediüzzaman'ın yazdığı İşaratul İ'caz'-ı anlamaya çalışsınlar." diye ona cevap vermiştir.