Zübeyir Gündüzalp’in Ermenek’teki aile efradına 1950’li yıllarda yazmış olduğu bir mektup.. Ehemmiyetine binaen, biz de bunu sizlerle vefatının sene-i devriyesinde memnuniyet içinde paylaşmak istedik. Buyurun, birlikte okuyalım…
Müşfik ve muhterem pederim, validem, sevgili kardeşlerim ve eniştelerim;
Evvela: Haydar’ın Üstadımız Bediüzzaman’a telgrafla yazdığı Ramazan–ı Şerif tebrikini Üstadımıza okudum. Buyurdular ki, Haydar’ın peder ve validesi madem Zübeyir’i Risâle–i Nur’a vakfetmişler, her sabah onlara duâ ediyorum.
Saniyen: Haydar kardaşım, geçenlerde Hazret–i Üstadımız ânî olarak seni sordu. “Haydar’dan mektup alıyor musun?” dedi. Alıyorum dedim. Ama o “Risâle–i Nur’a hizmet edemiyorum. Üstadımın şoförü olamadım. Fani dünya işlerine daldım” diye müteessirdir dedim.
Buyurdular ki: “Evlendirmemişler mi?” Dedim “Evlenmeye niyeti yoktu. Zaman eski zaman gibi olmadığı için… Fakat mecbur olmuş. Peder ve validesi için evlendi.”
Şefkatle buyurdu ki: “Allah mübarek etsin” ve “Haydar olmasa idi, seni peder validenin yanına gönderecektim. Senin hizmetine Haydar hissedardır” dedi. Çok sevindim. Siz de çok memnun olacaksınız. Çok mesrûr kalacaksınız. Büyük Üstadımızın böyle demesi, dünyalara bedeldir.
Şefkatli ve kıymetli babam, Cenâb–ı Hak senden ebediyen razı olsun. Cenâb–ı Hak sana imân–ı kâmil versin. Ebedî saadet ve selâmet ihsan eylesin.
Benim gibi pekçok Müslümanın “Bediüzzaman eşi olmayan büyük bir zattır. Onun duâsına çok muhtacız. Onun Risâle–i Nur kitapları olmasa idi, belki de İslâmiyet batacak, bizleri gàvurlar mahvedecekti” dediği o büyük zatın hizmetinde bulunmak şerefi ve büyük nimeti, senin sayende olup Allah’ın size ve bana büyük bir lütfudur. Çünkü, bir evlâdın hayırlı olması, bir cihette babası, atası sayesindedir. Sen beni şefkatle büyüttün. Terbiye ettin. Helâl lokma yedirdin. Anam da senin helâl kazancın sayesinde helâl süt emdirdi. Herkes ihtikârla, haram kazançlarla zengin olurken, sen haram ticarete tenezzül etmedin.
İşte ben ancak böyle bir ata sayesinde Bediüzzaman Hazretleri gibi bütün cihanın alâkadar olduğu büyük bir zatın hizmetine kabul edildim. Senin gibi öyle bir atanın sayesinde, Risâle–i Nur kitapları gibi milyonlarca Müslümanın, kadınların–erkeklerin sarıldığı, aşkla, merakla, sevgiyle okuduğu, dinlediği ve imanını kurtardığı kitapları tanıyıp okumak nasib oldu. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun.
İşte sizin evlâdınız, dünya yüzündeki pekçok Müslümanın “Aman Üstadım bize duâ et. Bizi talebeliğe kabul et” diye yalvardığı bir zata hizmet ediyor. Sizin besleyip büyüttüğünüz evlâdınız, üç–beş kuruşluk fâni menfaat peşinde vakit geçirmiyor. Sizin ebedî âhiret hayatınıza nurlar kazandıran büyük bir hizmette çalışıyor. Siz gibi mübarek bir peder–validenin evlâdı, paşaların, valilerin, meb’usların elini–ayağını öpmeye çalıştığı, hizmetkârı olmaya can attığı fakat, onun kabul etmediği büyük ve eşi olmayan Bediüzzaman gibi bir zâtın hizmetine kabul edilmiş.
Evet, Mustafa Kemal Paşa gibi birisi Hazret–i Üstadı Meclis’e dâvet ederek büyük mevkiler, büyük makamlar teklif etmiş; fakat, o kabul etmeyerek reddetmiştir. “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur” diye Büyük Millet Meclisi’nde söylemiş; bütün askerî kumandanlar, bütün mebuslar onu alkışlarla karşılayarak ayağa kalkmışlardır.
Şimdi bütün dünya Hazret–i Üstaddan medet bekliyor. Bediüzzaman’ın dünyada benzeri yoktur. Müslümanların imânlarını kurtaran, dünyayı felâketlerden kitapları ile muhafaza eden o zattır. Hint’de, Çin’de, Mısır’da, Arabistan’da, her tarafta Risâle–i Nur okunmaya başlanmıştır. Elbette böyle bir zatın hizmetinde olmak, en büyük bir nimettir. En büyük bir şereftir. En büyük bir lütf–u İlâhidir.
Şimdi bana deseler ki, “Sen bu hizmetten bir parça (muvakkaten) ayrıl, on bin lira sarı altın kazanacaksın” deseler, beş para kadar ehemmiyet vermeyerek Üstadımızın hizmetinden bir saat bile ayrılmayacağım. Aç kalacaksın, hapse atılacaksın, sen Risâle–i Nur’dan, Üstad’dan biraz uzak dur deseler, yine “Allah bana kâfidir. Dinsizlerden korkmuyorum” deyip bir kat daha Risâle-i Nur’a ve Üstadımıza sarılacağım.
Sizlere büyük müjdeler veriyorum. Artık dinsizler mağlûp oldu. Bütün mahkemeler beraat kararı verdi. Şimdi (1956–57) Risâle–i Nur Ankara’da matbaada basılıyor. Şimdi Adnan Menderes gibi, hükümetin dine taraftar büyük adamları “Biz Üstadın duâsına dayanıyoruz” diyorlar. Risâle–i Nur’un yayılmasına hizmet ediyorlar. Üstadın ziyaretine çokları gelmek istiyor.
Fakat, Üstad “Risâle–i Nur’u okuyan, benimle görüşmüş olur, Risâle–i Nur’u okusunlar” diyor, kabul etmiyor… Artık korku filân kalmadı; merak etmeyiniz. Bütün millet Risâle-i Nur’a koşuşuyor. Risâle–i Nur bütün ellerde, kadını–erkeği okuyor, dinliyor. İman ve İslâmiyet dersi alarak imanlarını kurtarmaya çalışıyor.
Şimdi milyonlarca Nur Talebesi bayram yapıyor. Daha çok bayram günleri gelecektir. Bütün Müslümanların parlak bir istikbâle kavuşmaları yaklaşmaktadır. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun.
Cümlenize binler selâm ederim.
Zübeyir
Müşfik ve muhterem pederim, validem, sevgili kardeşlerim ve eniştelerim;
Evvela: Haydar’ın Üstadımız Bediüzzaman’a telgrafla yazdığı Ramazan–ı Şerif tebrikini Üstadımıza okudum. Buyurdular ki, Haydar’ın peder ve validesi madem Zübeyir’i Risâle–i Nur’a vakfetmişler, her sabah onlara duâ ediyorum.
Saniyen: Haydar kardaşım, geçenlerde Hazret–i Üstadımız ânî olarak seni sordu. “Haydar’dan mektup alıyor musun?” dedi. Alıyorum dedim. Ama o “Risâle–i Nur’a hizmet edemiyorum. Üstadımın şoförü olamadım. Fani dünya işlerine daldım” diye müteessirdir dedim.
Buyurdular ki: “Evlendirmemişler mi?” Dedim “Evlenmeye niyeti yoktu. Zaman eski zaman gibi olmadığı için… Fakat mecbur olmuş. Peder ve validesi için evlendi.”
Şefkatle buyurdu ki: “Allah mübarek etsin” ve “Haydar olmasa idi, seni peder validenin yanına gönderecektim. Senin hizmetine Haydar hissedardır” dedi. Çok sevindim. Siz de çok memnun olacaksınız. Çok mesrûr kalacaksınız. Büyük Üstadımızın böyle demesi, dünyalara bedeldir.
Şefkatli ve kıymetli babam, Cenâb–ı Hak senden ebediyen razı olsun. Cenâb–ı Hak sana imân–ı kâmil versin. Ebedî saadet ve selâmet ihsan eylesin.
Benim gibi pekçok Müslümanın “Bediüzzaman eşi olmayan büyük bir zattır. Onun duâsına çok muhtacız. Onun Risâle–i Nur kitapları olmasa idi, belki de İslâmiyet batacak, bizleri gàvurlar mahvedecekti” dediği o büyük zatın hizmetinde bulunmak şerefi ve büyük nimeti, senin sayende olup Allah’ın size ve bana büyük bir lütfudur. Çünkü, bir evlâdın hayırlı olması, bir cihette babası, atası sayesindedir. Sen beni şefkatle büyüttün. Terbiye ettin. Helâl lokma yedirdin. Anam da senin helâl kazancın sayesinde helâl süt emdirdi. Herkes ihtikârla, haram kazançlarla zengin olurken, sen haram ticarete tenezzül etmedin.
İşte ben ancak böyle bir ata sayesinde Bediüzzaman Hazretleri gibi bütün cihanın alâkadar olduğu büyük bir zatın hizmetine kabul edildim. Senin gibi öyle bir atanın sayesinde, Risâle–i Nur kitapları gibi milyonlarca Müslümanın, kadınların–erkeklerin sarıldığı, aşkla, merakla, sevgiyle okuduğu, dinlediği ve imanını kurtardığı kitapları tanıyıp okumak nasib oldu. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun.
İşte sizin evlâdınız, dünya yüzündeki pekçok Müslümanın “Aman Üstadım bize duâ et. Bizi talebeliğe kabul et” diye yalvardığı bir zata hizmet ediyor. Sizin besleyip büyüttüğünüz evlâdınız, üç–beş kuruşluk fâni menfaat peşinde vakit geçirmiyor. Sizin ebedî âhiret hayatınıza nurlar kazandıran büyük bir hizmette çalışıyor. Siz gibi mübarek bir peder–validenin evlâdı, paşaların, valilerin, meb’usların elini–ayağını öpmeye çalıştığı, hizmetkârı olmaya can attığı fakat, onun kabul etmediği büyük ve eşi olmayan Bediüzzaman gibi bir zâtın hizmetine kabul edilmiş.
Evet, Mustafa Kemal Paşa gibi birisi Hazret–i Üstadı Meclis’e dâvet ederek büyük mevkiler, büyük makamlar teklif etmiş; fakat, o kabul etmeyerek reddetmiştir. “Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduttur” diye Büyük Millet Meclisi’nde söylemiş; bütün askerî kumandanlar, bütün mebuslar onu alkışlarla karşılayarak ayağa kalkmışlardır.
Şimdi bütün dünya Hazret–i Üstaddan medet bekliyor. Bediüzzaman’ın dünyada benzeri yoktur. Müslümanların imânlarını kurtaran, dünyayı felâketlerden kitapları ile muhafaza eden o zattır. Hint’de, Çin’de, Mısır’da, Arabistan’da, her tarafta Risâle–i Nur okunmaya başlanmıştır. Elbette böyle bir zatın hizmetinde olmak, en büyük bir nimettir. En büyük bir şereftir. En büyük bir lütf–u İlâhidir.
Şimdi bana deseler ki, “Sen bu hizmetten bir parça (muvakkaten) ayrıl, on bin lira sarı altın kazanacaksın” deseler, beş para kadar ehemmiyet vermeyerek Üstadımızın hizmetinden bir saat bile ayrılmayacağım. Aç kalacaksın, hapse atılacaksın, sen Risâle–i Nur’dan, Üstad’dan biraz uzak dur deseler, yine “Allah bana kâfidir. Dinsizlerden korkmuyorum” deyip bir kat daha Risâle-i Nur’a ve Üstadımıza sarılacağım.
Sizlere büyük müjdeler veriyorum. Artık dinsizler mağlûp oldu. Bütün mahkemeler beraat kararı verdi. Şimdi (1956–57) Risâle–i Nur Ankara’da matbaada basılıyor. Şimdi Adnan Menderes gibi, hükümetin dine taraftar büyük adamları “Biz Üstadın duâsına dayanıyoruz” diyorlar. Risâle–i Nur’un yayılmasına hizmet ediyorlar. Üstadın ziyaretine çokları gelmek istiyor.
Fakat, Üstad “Risâle–i Nur’u okuyan, benimle görüşmüş olur, Risâle–i Nur’u okusunlar” diyor, kabul etmiyor… Artık korku filân kalmadı; merak etmeyiniz. Bütün millet Risâle-i Nur’a koşuşuyor. Risâle–i Nur bütün ellerde, kadını–erkeği okuyor, dinliyor. İman ve İslâmiyet dersi alarak imanlarını kurtarmaya çalışıyor.
Şimdi milyonlarca Nur Talebesi bayram yapıyor. Daha çok bayram günleri gelecektir. Bütün Müslümanların parlak bir istikbâle kavuşmaları yaklaşmaktadır. Cenâb–ı Hakk’a hadsiz şükürler olsun.
Cümlenize binler selâm ederim.
Zübeyir