Kürtlerin aydınlatılabilmesi ve bünyelerindeki bazı hastalıkların tedavisi ile ilgili şüphesiz Bediüzzaman hazretleri çokça çalışarak elde ettiği reçeteleri neşretmek suretiyle; bu Değerli ama sahipsiz kavme olan vefa borcunu hakkıyla eda eden nadir şahsiyetlerdendir.
Bu necip milletimize yaptığı sayısız fiili çalışma ve kitabi neşir hizmetlerinden bir tanesini, 1908 yılında Kürtçe olarak kaleme aldığı ve Kürt Teavün ve Terakki Gazetesinde yayınlanan makaleyi Kürtçe/Türkçe istifadelerinize sunuyoruz.
Şüphesiz geriye dönüp baktığımızda; halen bu yüz yıllık hastalıkların hala tedavisi için çalışılmadığı ya da doğrusu olan bu hastalıkları, manevi bir doktor misali asrın imamı Bediüzzaman hazretlerinin reçetelerinde tavsiye ettiği ilaçları kullanmak hususunda; gaflet içinde ihtiyacımızı hissetmeyip müşteri olamadığımız anlaşılıyor.
“Bir mü’min, iki defa aynı yılan deliğinden ısırılmaz..!” buyuran bir peygamberin(s.a.v) ümmeti olarak; üzerinde dahilde ve hariçte türlü oyunlar oynanan ve şeytanın bile aklına gelmeyen hainane tuzaklara hedef olmakla, her zaman maddi/manevi zarar gören taraf olarak, defalarca zamanımızın ins-i ve cinni şeytanlarının oyunlarına alet olup; hakikatleri görmek hususunda gündüzün güneşinde gözümüzü kapatarak uyumaya devam ediyoruz..
Kurt, gövdenin içine girdi.
Şimdi mukavemet güçleşti.
Şimdi mukavemet güçleşti.
Korkarım ki cem’iyetin bünyesi buna dayanamaz, çünki düşmanı sezmez.
Can damarını koparan, kanını içen; malımızı cebine indirip, aklımızı dahi kullanmaya müsaade etmeyerek kafamıza hapseden ve böylelikle aklımızla alay eden en büyük düşmanını dost zanneder.
Cem’iyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir.
Beşyüz senedir yattığınız yeter!
Artık Kur’anın sabahında uyanınız.
Yoksa Kur’an-ı Kerim’in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir.
Kur’anın mecrasından ayrılarak birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz.
Yoksa toprak gibi sefahet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır.
Birleşen su damlaları gibi, Kur’an-ı Kerim’in saadet ve selâmet mecrasında ittihad ederek, sefahet ve rezalet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan, hakikat-ı İslâmiye sularını akıtınız.
O hakikat-ı İslâmiye suları ile bu topraklarda iman ziyası altında hakikî medeniyetin fen ve san’at çiçekleri açacak, bu vatan maddî ve manevî saadetler içinde gül ve gülistana dönecektir inşâallah.
***
Şimdi gelin hep beraber asrımızın manevi doktoru, medar-ı iftiharımız Bediüzzaman hazretlerine kulak verelim..
Ey Gelî Kurdan!
Îttîfaqê de quwet, îttihadê de heyat, di biratîyê de seadet, hukûmetê de selamet heye.
Kapika îttihadê û şirîta muhebbetê qewî bigrin, da we ji belayê xelas ke.
Qenc guhê xwe bidinê, ezê tiştekî ji we re bibêjim:
Hun bizanin ku sê cewherê me hene; hifza xwe ji me dixwazin.
Yek İslâmiyet e; ku hezar hezar xûna şehîdan buhayê wê dane.
Ê duduyan insaniyete; ku lazime em xwe nezera xelqê de bi xizmeta ‘eqlî, ciwanmêranî û insaniyeti xwe nîşanî dunê bidin.
Ê sisîyan millîyeta me ye, ku meziyetê da me; ê berê ku bi qencîya xwe sax in, em bi karê xwe, bi hifza millîyeta xwe, ruhê wan qebra wan de şad bikin.
Piştî wê, sê dijminê me hene, me xerab dikin:
Yek feqîrtî ye; Çil hezar hemmalê Îstenbolê delîlê wê ye.
Ê duduyan cehalet û bêxwendinî ye; ku hezar ji me da yek “qazete” nikarin bixwînin delîla wê ye.
Ê sisîyan dijminî û îxtilaf e; ku ev ‘edawet, quweta me wunda dike, me jî musteheqî terbîyê dike û hukûmet jî ji bêînsafîya xwe zulm li me dikir.
Ku we ev seh kir, bizanin çara me ev e; ku em sê şûrê elmas bi dest xwe bigrin, ta ku em hersê cewherê xwe ji dest xwe nekin û hersê dijminê xwe ser xwe rakin.
Û şûrê ‘ewil: Me’rîfet û xwendine.
Ê duduyan: Îttifaq û muhebbeta millî ye.
Ê sisîyan: Însanê bi nefsa xwe şuxla xwe bike û mîna sefîlan ji qudreta xelkê hêvî neke û pişta xwe nedetê.
Û wesîyeta paşî:
Xwendin, xwendin, xwendin…
Desthevgirtin, desthevgirtin, desthevgirtin…
Mela Seid
***
Türkçe Tercümesi
Ey Kürt halkı!
İttifakta kuvvet, ittihatta hayat, kardeşlikte saadet, hükümette selamet vardır.
İttihat bağını ve muhabbet şeridini sağlam tutun.
Ta ki sizi beladan kurtarsın.
İyi kulak verin, size bir şey söyleyeceğim:
Biliniz ki, üç cevherimiz vardır; bizden muhafazalarını isterler.
Birincisi İslamiyet’tir ki, binler ve binlerce şehidin kanları ona paha ve bedel olmuştur.
İkincisi insaniyettir ki, halkın nazarında akıllıca hizmetlerle yiğitliğimizi ve insanlığımızı dünyaya gösterelim.
Üçüncüsü milliyetimizdir ki, bize üstün meziyetler vermiştir.
Bizden öncekiler iyilikleri ile yaşıyorlar.
Biz kendi gayretimizle milliyetimizi muhafaza ederek onların ruhunu kabirlerinde şad etmeliyiz.
Bunun ardından, bizim üç düşmanımız var; bizi harap ediyorlar.
Bunun ardından, bizim üç düşmanımız var; bizi harap ediyorlar.
Biri; fakirliktir. İstanbul’daki kırk bin hamal bunun delilidir.
İkincisi; cehalet ve okumamışlıktır ki, içimizden binde bir kişinin bile gazete okuyamayışı, bunun bir delilidir.
Üçüncüsü; düşmanlık ve ihtilaftır ki, bu dâhili düşmanlık, kuvvetimizi kaybettiriyor, bizi terbiyeye müstahak kılıyor ve hükümet de, insafsızlığından bize zulmediyor.
Siz eğer bunları işittiyseniz, biliniz bizim yegâne çaremiz şudur ki:
Biz, üç elmas kılıncı elimize alalım.
Ta ki bu üç cevherimizi elimizden çıkarmış olmayalım; bu üç düşmanı üstümüzden atalım.
Birincisi; adalet, maarif ve okuma kılıcıdır.
İkincisi; ittifak ve milli muhabbettir.
Üçüncüsü, herkes kendi işini bizzat kendisi yapsın, sefiller gibi başkasının kudretinden ümit beklemesin ve sırtını hiçbir vasiye dayamasın.
Son olarak da:
Okumak, okumak, okumak!..
El ele vermek, el ele vermek, el ele vermek!..
Okumak, okumak, okumak!..
El ele vermek, el ele vermek, el ele vermek!..