Bediüzzaman Said Nursi hazretleriyle 1952 senesinde tanışmış ve o günden sonra hayatını Risale-i Nur hizmetine vakfeden ve Üstad hazretlerinin de görevlendirmesiyle Neşir hizmetlerine ağırlık veren Said Özdemir ağabey, son anına kadar iman ve Risale-i Nur hizmetleriyle alakadar olmuştu.
Üstad ile defalarca görüşen Said ağabeye Üstadımız hemen her seferinde neşriyatın ehemmiyetini telkin ediyor. Said Özdemir ağabey birçok defa da “Medrese-i Yûsufiyede” yatıyor. Bu mübarek ağabeyimiz “Risale-i Nur Nâşiri” olarak “İhlâs Nur Neşriyat”ı ve aynı adlı “İnternet Sitesi” vasıtasıyla bütün dünyaya hitap eden neşriyatına devam etti.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin varislerinden biri olan Said Özdemir Ağabey “Son Şahitler” kitabı için Necmeddin Şahiner’e, “Ağabeyler Anlatıyor” kitabı için Ömer Özcan’a, “Said Özdemir Ağabey” kitabı için Erol Öztürkci’ye hatıralarını aktarmıştı. İşte o hatıralardan bazı parçalar ve Said Özdemir Ağabey’in hayatına kısa bir bakış…
İslami ilimlere merakı gittikçe artan Özdemir kitaplar okuyarak, Sultanahmet Cami’sindeki meşhur vaizleri dinleyerek kendini yetiştirmeye çalışır.
Bu arada okul derslerini ihmal etmez. Uygulama derslerinde kalıp, torna uygulamaları yapar. Hatta kendisine bir çekiç üretir. Tatil zamanlarında Ankara’ya geldiği dönemde Sanat Mektebi’ndeki makinelerde stajını yapar.
Ankara’ya dönen Özdemir, babasına üniversiteye dönmek istemediğini ve bırakmak istediğini söyler. Babası bu kararına saygı duyarak müdahale etmez.
En sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuru yapar ve o günkü Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’ye görüşür. Aralarındaki bu görüşmeyi şöyle anlatır:
“Ahmet Hamdi Akseki’yle 1950’de görüşmemizde beni bizzat imtihan etti. Bana ‘Kur’an radyolarda okunmaya başladı. Bunu herkes dinliyor. Pavyonlar ve daha da kötü yerlerde de açılacak. Bu caiz olur mu?’ diye sordu.
Ben de kendisine ‘Kur’an’ın oralarda okunması kutsiyetine zarar vermez, aksine oralarda dinleyen günahkâr kişiler: ‘Biz ne yapıyoruz? Ne haldeyiz? Kur’an okunuyor, ne olacak bizim sonumuz?’ deyip, kendilerini toparlayabilirler’ dedim. Akseki’nin sorduğu suallere verdiğim cevaplar hoşuna gitmiş olacak ki beni memur olarak işe aldı.
“Askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Bolayır’da 2 ay hazırlık kıtasında bulunduktan sonra 6 ay yedek subay okulunda subaylık yaptım. Daha sonra İzmir Tire’de 6 ay teğmen ve üsteğmenlik görevinde bulunarak askerlik vazifesini bitirdim.”
Kendince kitaplarına çözüm arayan Özdemir, kendisini bu şekilde yazı yazmak zorunda hisseder.
Göçer, “harika şeyler gördüğünü, bütün peygamberlerin hayatlarını gözlerinin önüne getirildiğini, hangipeygamber nerede, nasıl mücadele ettiğinin kendisine gösterildiğini, sürekli manevi telkinat aldığını, Âl-i Beyt’in kendisiyle meşgul olduğunu, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kendisine harp talimi yaptırdığını, Hz. Âyişe ve Hz. Fâtıma’nın da kendisine cübbe ve takke taktığını ve ileride mehdi olacağını, Mekke’den çıkıp bütün dünyayı ıslah edeceğini”* söyler.
Said Özdemir onu dinler. Bakar ki anlattıkları İslam tarihine aykırı değil. “Madem bu mehdi olacak ben de vazife görürüm” der.
Göçer’den çok etkilenen Özdemir adeta şeyh mürit gibi olur. Bu münasebet 2 yıl kadar sürer. Onunla beraber gezer, dolaşır.
Göçer’in Özdemir’e, Konya’ya gideceğini, bir ay kadar orada kalacağını, bazı işlerinin olduğunu söylemesi üzerine oda izin alarak onunla beraber gider. Konya’da Selamet Palas adında bir otelde kalırlar ve Göçer anlatır, o da dinler. Her zaman anlattığı hadiseleri anlatan Göçer’den şüphelenir ve dualar ederek doğru yola yönlendirmesi için Allah’tan yardım ister. Çünkü mehdiyim diyen birisi var. Ve aklı karışıktır. Bunu bilse bilse Bediüzzaman Said Nursî bilir diye Üstada gitmek için İskender Göçer’i de ikna eder. Babası da Üstadı ziyarete bensiz gitmeyeceksin diye önceden tembihlemiştir.
Babasına haber veren Özdemir o da gelince üç kişi Konya’dan Isparta’ya doğru yola çıkarlar.
Isparta’ya yatsıdan sonra varırlar. Üstad’ın evini arayıp, bulurlar. Özdemir babası ve Göçer’e: “Geceleyin otelde kalıp sabah gidelim” dediyse de onlar ‘hemen gidelim’ derler. Fitnat Hanım’ın sahibi olduğuÜstadın evine giderler. Kapıyı çalan ve karşısında Mustafa Sungur Ağabey’i bulan İskender Bey, ‘Ben mehdiyim, peygamberlerin selamı var, Sadi Nursî ile görüşmek istiyorum’ der.
Sungur Ağabey ona: “Üstad şu anda istirahatte bu saatte rahatsız edemeyiz” der. Bunu kabul etmeyen Göçer ısrar edince Bayram Yüksel Ağabey gelir ve “İskender Bey bakın lambası sönük rahatsız edemeyiz” der.
Otele gitmeye ikna olurlar ve geceyi otelde geçirirler.
“Rüyamda Üstadın huzurunda olduğumu gördüm. Üstad, bizim yanımıza geldi ve İskender’in başına eliyle bir çarpı işareti yaptı.”
İskender Göçer, ‘Ben zaten gelmiyorum’ diyerek gitmek istemez. İki kişi, baba oğul Üstad’ın huzuruna çıkarlar ve onlara sarılarak ‘hoş geldiniz’ der.
Üstad: Kardeşim, ‘Ben orada olsam buraya gelirdim. Âlem-i İslâm kapısının kilidi Türkiye’dir. Bu kilit açılınca âlem-i İslam’ın kilidi açılacak. Buradan gitmek, harpten kaçmak gibidir. Harpten kaçmak kebairdendir. Buradan gitmek için izin yok’ der.
Ben de, içinde Mecmuatü’l-Ahzâb olduğunu, içindeki Celcelutiye’de Süryanice isimler bulunduğunu, bunları kendisinden ders almak için kitabı getirdiğimi söyledim. Üstad, “Sonra onları yaparsın’ dedi.”
Ve bu görüşmeden sonra Hicaz’a gitmekten vazgeçer. Üstad’ın huzurundan ayrılınca Üstad talebesi Mustafa Sungur’a “onlarla gelen adam meczuptu” der.
Risale-i Nur hizmetiyle geçen hayatında defalarca yargılanan ve hapishaneye giren Said Özdemir Ağabey son anına kadar iman ve Risale-i Nur hizmetiyle alakadar olmuştu. Allah rahmet eylesin.
Kaynak: RisaleHaber
Üstad ile defalarca görüşen Said ağabeye Üstadımız hemen her seferinde neşriyatın ehemmiyetini telkin ediyor. Said Özdemir ağabey birçok defa da “Medrese-i Yûsufiyede” yatıyor. Bu mübarek ağabeyimiz “Risale-i Nur Nâşiri” olarak “İhlâs Nur Neşriyat”ı ve aynı adlı “İnternet Sitesi” vasıtasıyla bütün dünyaya hitap eden neşriyatına devam etti.
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin varislerinden biri olan Said Özdemir Ağabey “Son Şahitler” kitabı için Necmeddin Şahiner’e, “Ağabeyler Anlatıyor” kitabı için Ömer Özcan’a, “Said Özdemir Ağabey” kitabı için Erol Öztürkci’ye hatıralarını aktarmıştı. İşte o hatıralardan bazı parçalar ve Said Özdemir Ağabey’in hayatına kısa bir bakış…
Çocukluğu
1927 yılında Siirt’in Tillo ilçesinde dünyaya gelir. 5 yaşında iken annesi vefat eder. Bundan sonra dede ve ninesinin yanında büyümeye başlar. Yaşadığı bölge ve ailesinin Arap kökenli olmasından dolayı ana dili Arapça’dır. Türkçeyi ancak Ankara’ya gelince öğrenir. Babası Ankara Orman Müdürlüğü’nde çalıştığı için onlardan önce Ankara’ya gelir. Ankara’da yalnız bulunan babası çocukları ve ailesinin de yanında olmasını ister. Ve akrabaları Zeki Ökten’in Ankara’ya geleceğini haber alınca çocuklarını da getirmesini söyler. Böylece 1938 yılında, 11 yaşında iken Ankara’ya gelir.Türkçeyi 6 Ayda Öğrenir
11 yaşlarında Ankara’ya gelen Özdemir, henüz Türkçe bilmez. 6 ay kursa gider ve Türkçe öğrenir. Ancak o zaman okula gidebilir. Birinci ve İkinci sınıf kitaplarından dersler çalışır ve sınava girer. Okula üçüncü sınıftan başlamaya hak kazanır.İlk ve Orta Eğitimi
İlkokulu İsmet Paşa Mahallesi’ndeki İsmet Paşa İlkokulu’nda okur. Ve başarıyla bitirir. Ortaokulu da taş mektep denilen bu günkü Hacettepe Üniversitesi’nin binasında okur.Liseyi Birincilikle Bitirir
Ortaokulu da başarılı bitiren Özdemir Ankara Gazi Lisesi’ne başlar. Liseli yıllarında İslami ilimlere ilgisi artar. Dini ilimleri de okumaya başlar. Bu arada liseyi birincilikle bitirir ve üniversiteyi okumaya hak kazanır.Üniversiteye Başlar
Gazi Lisesi’ni birincilikle bitiren Özdemir, sınavsız olarak İstanbul Teknik Üniversitesi Yüksek Makine Mühendisliği Bölümü’ne girer. Üniversite kaydını yapmak için İstanbul’a giden Özdemir, Gümüşsuyu’nda üniversite kaydını yapar. Sultanahmet’teki Kadırga Yurdu’nda kalmaya başlar. Oradan üniversiteye gider gelir.İslami ilimlere merakı gittikçe artan Özdemir kitaplar okuyarak, Sultanahmet Cami’sindeki meşhur vaizleri dinleyerek kendini yetiştirmeye çalışır.
Bu arada okul derslerini ihmal etmez. Uygulama derslerinde kalıp, torna uygulamaları yapar. Hatta kendisine bir çekiç üretir. Tatil zamanlarında Ankara’ya geldiği dönemde Sanat Mektebi’ndeki makinelerde stajını yapar.
Üniversiteyi Bırakır
2 yıl bu bölümde okuduktan sonra üniversite derslerinde başarılı olmasına rağmen üçüncü sınıfa başladığı dönemde bir bıkkınlık hali olur ve devam etmek istemez.Ankara’ya dönen Özdemir, babasına üniversiteye dönmek istemediğini ve bırakmak istediğini söyler. Babası bu kararına saygı duyarak müdahale etmez.
Diyanet İşleri Başkanlığı’na Memur Olur
Okulu bırakıp Ankara’ya dönen Özdemir, İslamiyet’i daha çok yaşayabileceği bir iş arar. Zaten kendisini dini anlamda yetiştirmiştir.En sonunda Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuru yapar ve o günkü Diyanet İşleri Başkanı Ahmet Hamdi Akseki’ye görüşür. Aralarındaki bu görüşmeyi şöyle anlatır:
“Ahmet Hamdi Akseki’yle 1950’de görüşmemizde beni bizzat imtihan etti. Bana ‘Kur’an radyolarda okunmaya başladı. Bunu herkes dinliyor. Pavyonlar ve daha da kötü yerlerde de açılacak. Bu caiz olur mu?’ diye sordu.
Ben de kendisine ‘Kur’an’ın oralarda okunması kutsiyetine zarar vermez, aksine oralarda dinleyen günahkâr kişiler: ‘Biz ne yapıyoruz? Ne haldeyiz? Kur’an okunuyor, ne olacak bizim sonumuz?’ deyip, kendilerini toparlayabilirler’ dedim. Akseki’nin sorduğu suallere verdiğim cevaplar hoşuna gitmiş olacak ki beni memur olarak işe aldı.
Risale-i Nur’la Tanışması
Bu dönemde Risaleler’le tanışır. Said Nursî’nin talebelerinden ve o zamanlar Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde okuyan Abdullah Yeğin’le tanışır ve ona Telvihat-ı Tis’a ve Gençlik Rehberi gibi Üstad Said Nursî’nin bazı eserlerinden verir. [1]Vaiz Olarak Atanır
Diyanet’te memuriyete başlayan Said Özdemir bununla yetinmez. İslami derslerden fıkıh, tefsir, kelam derslerini okur ve hitabette kendisini geliştirir. Diyanet’in açtığı sınava girer. Yüksek bir puan alarak vaiz olarak atanır. Daha sonra gezici vaiz kadrosuna dâhil olur.Evliliği ve Askere Gitmesi
Diyanete çalışmaya başlayacağı yılın öncesinde yani 1949’da evlenir. Evliliğinden sonra askere gider. Askerliği ile ilgili şu bilgileri verir:“Askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Bolayır’da 2 ay hazırlık kıtasında bulunduktan sonra 6 ay yedek subay okulunda subaylık yaptım. Daha sonra İzmir Tire’de 6 ay teğmen ve üsteğmenlik görevinde bulunarak askerlik vazifesini bitirdim.”
Hicaz’a Gitmek İster
Said Özdemir Türkiye’nin manevi olarak yeterli olmaması ve çocuklarının bozulmadan yetişmesi için Hicaz’a (Mekke-Medine) gitmeye karar verir. Bu kararını uygulamaya koyulur. Eşyalarının bir kısmını satar. Kitaplarını da Ankara’daki Zinciriye Cami’sinde satmaya götürür. Kitaplarını satamayınca dağıtmak ister. Fakat kitaplarının heder olmaması ve okuyacak olanların eline geçmesi için kitapların sonuna şöyle yazar: “Bu kitabı alan kişi 15 gün okusun. Sonra başka birisine versin. Eğer başka birisine vermezse her gün için 10 kuruşu bir fakire versin.”Kendince kitaplarına çözüm arayan Özdemir, kendisini bu şekilde yazı yazmak zorunda hisseder.
Bir Meczup ve Hakikat Arayışı
Diyanet’te çalıştığı dönemlerde İskender Göçer diye biriyle tanışır. Bu zat yüksek yol mühendisidir. O zamanlar Asım Köksal Diyanet’te yazı işleri müdürüdür. Bir gün onun odasına girer ve İskender Göçer’le bir araya gelir.Göçer, “harika şeyler gördüğünü, bütün peygamberlerin hayatlarını gözlerinin önüne getirildiğini, hangipeygamber nerede, nasıl mücadele ettiğinin kendisine gösterildiğini, sürekli manevi telkinat aldığını, Âl-i Beyt’in kendisiyle meşgul olduğunu, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin kendisine harp talimi yaptırdığını, Hz. Âyişe ve Hz. Fâtıma’nın da kendisine cübbe ve takke taktığını ve ileride mehdi olacağını, Mekke’den çıkıp bütün dünyayı ıslah edeceğini”* söyler.
Said Özdemir onu dinler. Bakar ki anlattıkları İslam tarihine aykırı değil. “Madem bu mehdi olacak ben de vazife görürüm” der.
Göçer’den çok etkilenen Özdemir adeta şeyh mürit gibi olur. Bu münasebet 2 yıl kadar sürer. Onunla beraber gezer, dolaşır.
Göçer’in Özdemir’e, Konya’ya gideceğini, bir ay kadar orada kalacağını, bazı işlerinin olduğunu söylemesi üzerine oda izin alarak onunla beraber gider. Konya’da Selamet Palas adında bir otelde kalırlar ve Göçer anlatır, o da dinler. Her zaman anlattığı hadiseleri anlatan Göçer’den şüphelenir ve dualar ederek doğru yola yönlendirmesi için Allah’tan yardım ister. Çünkü mehdiyim diyen birisi var. Ve aklı karışıktır. Bunu bilse bilse Bediüzzaman Said Nursî bilir diye Üstada gitmek için İskender Göçer’i de ikna eder. Babası da Üstadı ziyarete bensiz gitmeyeceksin diye önceden tembihlemiştir.
Babasına haber veren Özdemir o da gelince üç kişi Konya’dan Isparta’ya doğru yola çıkarlar.
Isparta’ya yatsıdan sonra varırlar. Üstad’ın evini arayıp, bulurlar. Özdemir babası ve Göçer’e: “Geceleyin otelde kalıp sabah gidelim” dediyse de onlar ‘hemen gidelim’ derler. Fitnat Hanım’ın sahibi olduğuÜstadın evine giderler. Kapıyı çalan ve karşısında Mustafa Sungur Ağabey’i bulan İskender Bey, ‘Ben mehdiyim, peygamberlerin selamı var, Sadi Nursî ile görüşmek istiyorum’ der.
Sungur Ağabey ona: “Üstad şu anda istirahatte bu saatte rahatsız edemeyiz” der. Bunu kabul etmeyen Göçer ısrar edince Bayram Yüksel Ağabey gelir ve “İskender Bey bakın lambası sönük rahatsız edemeyiz” der.
Otele gitmeye ikna olurlar ve geceyi otelde geçirirler.
Üstad’ı Rüyasında Görür
Geceyi otelde geçiren Said Özdemir sabaha doğru bir rüya görür. Ve rüyasını şöyle anlatır:“Rüyamda Üstadın huzurunda olduğumu gördüm. Üstad, bizim yanımıza geldi ve İskender’in başına eliyle bir çarpı işareti yaptı.”
Üstad Huzur’a Kabul Eder
Sabah namazından sonra Üstad, talebesi Ceylan Çalışkan’ı otele gönderir. Çünkü kalacakları oteli akşamÜstad’ın talebelerine söylemişlerdir. Ceylan Çalışkan, ‘Üstadım acele sizi istiyor. Yalnız üç kişi değil, iki kişi geleceksiniz’ der.İskender Göçer, ‘Ben zaten gelmiyorum’ diyerek gitmek istemez. İki kişi, baba oğul Üstad’ın huzuruna çıkarlar ve onlara sarılarak ‘hoş geldiniz’ der.
Tillo’dan Bir Yardımcı İçin Allah’a Dua Ediyordum
Üstad’ın onlara çok samimi yaklaşması onları şaşırtır ve bu görüşmede aralarında şu konuşmalar geçer:Üstad Özdemir’e: ‘Nerelisin’ diye sorar. O da Tillo’luyum der. Üstad: ‘70 sene önce ben oradaydım. Oradan bir yardımcı vermesi için Şeyh Hamzaü’l Kebir ve oğlu İbrahim Mücahid ile İsmail Fakirullah ve Sultan Memduh’u şefaatçi yaparak Allah‘a dua ediyordum ve bir yardımcı bekliyordum. Allah sizi bana yolladı. Sizi Arabistan vs. yerler namına da kabul ettim’ der.Üstad’ın Mutluluğu
Said Özdemir görüşmenin devamıyla ilgili şunları anlatır: “Üstad o gün çok şendi. Bizi muhabbetle karşıladı ve 1-2 saat bizimle ilgilendi. Bana İstanbul’da yaşadığı 31 Mart Hadisesi’ni, kendisini asmak istediklerini, onlara nasıl müdafaada bulunduğunu, Hutuvât-ı Sitte’yi bastırınca İngilizlerin nasıl kendisini öldürmeye çalıştığını, ayaklanmalara karşı hamalları ve askerleri nasıl teskin ettiğini, Ankara’ya nasıl çağrıldığını ve yeni mecliste neler yaşadığını tek tek anlattı.Âlem-i İslam Kapısının Kilidi Türkiye’dir
Görüşmenin devamında Üstad’ın konuşması bitince Said Özdemir Üstad’a: “Ben Hicaz’a gitmek istiyorum” Der. Üstad: “Niye?” diye sorar. O da: “Efendim, memleketin halini görüyorsunuz. Gittikçe daha fenalaşacak. Orada olsam çocuklarım da kurtulur, ben de” der.Üstad: Kardeşim, ‘Ben orada olsam buraya gelirdim. Âlem-i İslâm kapısının kilidi Türkiye’dir. Bu kilit açılınca âlem-i İslam’ın kilidi açılacak. Buradan gitmek, harpten kaçmak gibidir. Harpten kaçmak kebairdendir. Buradan gitmek için izin yok’ der.
Önce Risale Hizmeti
Görüşme ile ilgili detaylar veren Said Özdemir şunları anlatır: “Mecmuatü’l-Ahzâb‘ı da beraberimde getirmiştim. “Bu ne?” dedi. “Biliyorsun ben hediye kabul etmem.”Ben de, içinde Mecmuatü’l-Ahzâb olduğunu, içindeki Celcelutiye’de Süryanice isimler bulunduğunu, bunları kendisinden ders almak için kitabı getirdiğimi söyledim. Üstad, “Sonra onları yaparsın’ dedi.”
Ve bu görüşmeden sonra Hicaz’a gitmekten vazgeçer. Üstad’ın huzurundan ayrılınca Üstad talebesi Mustafa Sungur’a “onlarla gelen adam meczuptu” der.
Risale-i Nur hizmetiyle geçen hayatında defalarca yargılanan ve hapishaneye giren Said Özdemir Ağabey son anına kadar iman ve Risale-i Nur hizmetiyle alakadar olmuştu. Allah rahmet eylesin.
Kaynak: RisaleHaber