En nihayet, İngiliz komutan V. F. Townshend, eli mahkûm olarak yapılması gerekeni yapmış ve o gün Türk Ordusu, önünde zelil bir hâlde baş eğmek zorunda kalmıştır. Bu, İngilizlerin yahut Büyük Britanya'nın aynı bölgedeki Selman-ı Pak mağlubiyetinden sonra ikinci kayıplarıdır. Selman-ı Pak'ın muzaffer komutanları Halil ve Nureddin Beylerdir....
İngilizlerin, Kut'da 40 binden ziyade ölü verdiğini bizzat İngiliz kaynakları yazmaktadır. Birliğimiz, düşmanın 13 general, 481zabit ve 13.300 neferini esir almıştır. Teslim üzerine general Townshend'in tabancası alınmaz. Kendisi önce Heybeli Ada'ya sonra Büyükada’ya gönderilir. Burada uzun yıllar yaşamıştır. Rüya misali "Prens Adaları" hezimete uğramış kumandanın aklını başından almış olmalı ki bir süre sonra bir küçük ricada bulunmuştur. Esir general, Kut'daki köpeğini istemektedir. Hayvan, bir mahfazayla sahibine ulaştırılır...
Bir zaman geçince İngiliz hükümeti de bir küçük ricada bulunacaktır.
Kut'ül Amare, yahut kısaca Kut, Bağdat'ın güneyinde, Basra Körfezi'nin kuzeyinde üç tarafı Dicle Nehri ile çevrili 7 bine yakın nüfuslu bir şehrimizdi.
1914'te başlayan Cihan Harbi, 1916'ya gelindiği hâlde devam etmektedir. Harbin cereyan ettiği yerlerden biri Irak'tır. Kut da bunun sahnelerinden biridir. 16 Ekim 1914'te Mezopotamya seferini başlatan İngilizler, Kut'a saldırdıklarında mağrur bir şekilde neticeden çok emindirler. Nitekim ilk ânlarda talih, onlardan yana güler gibi olur. Üstelik komutanımız Yarbay Süleyman Askerî Bey yaralanmıştır. Bu netice üzerine vatan toprağı elden gitmektense canım gitsin dercesine kendi eliyle ömrüne nokta koymayı tercih eder. Sonra geçici olarak komutayı Fazıl Paşa almıştır. Fazıl Paşa'dan sonraysa Sakallı Nureddin Paşa, komutayı deruhte etmiş ve harbin yönü tamamen lehimize dönmeye başlamıştır.
Düşman şaşkındır, her saldırıları püskürtülmekte, tahminlerinin ötesinde ölü vermektedirler. Nureddin Paşa, fevkalade bir savaş taktiği geliştirmiştir. İngilizler, acze düşmüştür. İçinde içkiye varıncaya dek her şey olan bir İngiliz yardım gemisi Julnar, gece Dicle Nehrinde gusl abdesti almak için suya inen bir iki genç askerin şüphesi üzerine yakalanıp, erzak askerimize taksim edilir. Artık zafer çok yakındır. Bunun üzerine Başkumandan Vekili Enver Paşa, Nureddin Paşa'nın yerine kendinden bir yaş küçük olan amcası Albay Halil Bey'i kumandanlığa tayin eder. Ancak Halil Bey, bir akıllılık yaparak Nureddin Paşa'nın planlarının zerresine dokunmaz. Bu vazife değişikliğinde Türk ordusu zafere yakınken bölgeye Alman General Goltz Paşa'nın 6. Ordu Kumandanı olarak gönderilmesine, Nureddin Paşa'nın soğuk bakması da tesir etmiştir. Zafer üzerine Halil Bey, paşalığa terfi ettirilmiş ve Paşa daha sonra "Kut" soy ismini almıştır. Bugün Türkiye ve Irak'ta Kut soyadlı olan hemen herkes, bu harbin kahramanlarının torunlarıdır.
Osmanlı orduları, 1897 Teselya Zaferi'nden bu yana zafere hasrettir. Onun için bir müdafaa harbi de olsa Çanakkale Zaferi, ilaç gibi gelmiştir. Bir sene sonra İngilizlerin önümüzde müthiş bir hezimete uğrayarak diz çökmeleri ise diriliştir.
Utandırıcı hezimet, İngiltere’yi karıştırmıştır. Sebepleri uzun uzadıya incelenmiştir. Esir general ise Büyükada'da pencereden denizi seyrederek hatıratını yazmıştır.
Kut Zaferi'nin 100. Yılındayız...
Bu münasebetle tarih dergileri, mevzua geniş yer ayırmakta ecnebi yazarların kaleme aldığı kitaplar çıkmaktadır. Böylesine bir parlak zafer, sırf İngilizler hezimet yaşadılar diye 70 seneden bu yana nesillere unutturulmuştur. Kut'ül Amare Zaferi 1946 senesine kadar millî bayram olarak kutlanıyordu. 1946'da İngiliz Hükümeti, Türkiye'de iş başında olan Tek Parti Hükümeti'nden bunun icraattan kaldırılmasını rica edince hey'eti vekile, ricayı emir telakki edercesine muhteşem zaferi gündemden çıkartmıştır. Reisi Cumhur İnönü, Başvekil Saraçoğlu'dur.
Kut'da bir şehidliğimiz mevcuttur.
Bu büyük zaferin kahraman komutan, zabit ve eratına gani gani rahmetler diliyoruz. Mekânları cennet olsun.
Merak ediyor olmalısınız?
İngilizleri kim teslim aldı?
Sadece bir piyade alayımız.
TBMM, acilen 29 Nisan'ı yeniden "Kut'ül Amare Bayramı" olarak kabul ederek istiklâlimizin üstündeki bu lekeye son vermeli ve şehîd ve gâzilerimizin ruhlarını şâd ve milletimize de özür borcu eda edilmelidir.
Rahim Er