UMUMİ İSTİŞARE METNİ
Erzurum, 30.07.2016“Kim bir mü’mini kasten öldürürse cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab etmiş, onu lanetlemiş ve onun için büyük bir azab hazırlamıştır.”(Nisa süresi, 93. ayet)
Aziz kardeşlerimiz,
Memleketimizde 15 Temmuz gecesinde bir darbe teşebbüsü yapılmıştır. “FETÖ örgütü”nün bu kanlı, hain ve alçak teşebbüsüyle - bir kişi değil- 250’den fazla masum vatan evladı şehid edilmiş, 2200 civarında kişi yaralanmıştır. Bu ihanet şebekesi, Büyük Millet Meclisi’mizi bombalamış, TRT’yi, Genel Kurmay Başkanlığı’nı, Jandarma Komutanlığı’nı, Emniyet Özel Hareket Daire Başkanlığı’nı vb yerleri ele geçirmeye çalışmış, Boğaziçi Köprüsü’nü tanklarla tutmuş, masum insanları gözünü kırpmadan jetler ve helikopterlerle havadan taramakla beşer tarihinde rastlanmayan kanlı bir ihaneti sergilemişlerdir. Vatan haini bu canavarlar, milletin malı olan tank, uçak ve helikopterlerle namlularını çocuk, ihtiyar, kadın demeden silahsız insanlara çevirmişler, Sayın Cumhurbaşkanımıza da suikast teşebbüsünde bulunmuşlardır. Yapılan bu hain girişimi, bu alçak ihaneti, vatan, millet, devlet ve hükümet düşmanlığını lanetle kınıyor; bu mel’unların dünya ve ahirette, kahr ve perişaniyetini Aziz-ül Cebbar olan Kahhar-ı Zülcelal’den niyaz ediyoruz. Vatanı için canını seve seve feda eden aziz şehitlerimize de Allah’dan rahmet, hastalara da acil şifalar diliyoruz.O gece, sayın Cumhurbaşkanımızın, “Meydanlara Çıkın!” emri ile, bu vatan evlatları, o şehadet sevdalıları, Çanakkale ruhunu yaşatan bu millet fedaileri, meydanları doldurmuş, o zalim ve malum küresel güçlerin ve bunların kaselisleri olan paralel yapının ihanetini bertaraf etmiştir. Bu meydanlarda onlarca nur talebesi de şehit düşmüştür.
Cenab-ı Hak, bu memleketimizi, milletimizi, Sayın Cumhurbaşkanımızı; avn ve inayeti, fadl ve keremi ile muhafaza etmiştir. Bu yüce vatanımıza, aziz milletimize, devlet ve hükümetimize karşı girişilen bu menfur saldırıya karşı Cumhurbaşkanımız keskin feraseti ve dirayeti ile dik durmuş, bu hain saldırı milletimizin ve kahraman şehitlerimizin cansiperane fedakârlıkları sayesinde akim kalmış, durdurulmuştur. Ama asla unutmamak gerektir ki, bu iç ve dış mihraklar, o vatan hainleri, o zülüm şebekeleri ellerine fırsat geçtiği an, aynı ihaneti sergilemek isteyeceklerdir. Bu itibarla, topyekûn bir millet olarak, tam bir uhuvvet ve birlik ve beraberlik içinde devlet ve hükümetimizin arkasında durmaya, her ne pahasına olursa olsun, hürriyet ve istiklaliyetimizi, devlet ve hükümetimizi canımız pahasına, kanımızın son damlasına kadar muhafaza etmeye mecbur ve mükellefiz. Bu gayeye matuf olarak da bu vatani görev ve sorumluluğu yerine getirirken de, asla ve asla kargaşa, terör ve anarşiye meydan vermeden asayişi muhafaza etmeye, adalet ve hukukun sağlıklı işleyebilmesine ve güvenlik güçlerinin görevlerini yerine getirmesine bütün gücümüzle yardımcı olmaya çalışacağız. Bu görev, fevkalade önemli milli, manevi, ahlaki, tarihi bir görevdir; bir vatan borcudur. Çünkü ibadet ve taatımız, namus ve şerefimiz, hizmetimiz, tek kelime ile topyekûn saadet ve sürurumuz ancak ve ancak devletimizin varlığı, asayiş ve emniyetin devam ve bekasıyla kaim ve daimdir. Bu sırra mebni Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri: “Aziz kardeşlerim! Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.”buyurmaktadır.
Malum olduğu üzere ülke çapında “olağanüstü hal” ilan edilmiştir. Bu uygulama içinde, alaküllihal, ister istemez bazı sıkıntılar yaşanabilir; devletin yanında olan mütedeyyin insanları, müstakim cemaatleri, bir kısım vakıf, kurum ve kuruluşları rencide edici, izzet ve itibarlarını kırıcı bir kısım icraatlar zuhur edebilir, belki de bir kısım masum insanların canı yanabilir. Bu noktanın hassasiyetle altını çizelim ki, memleketimizde yaşanan bu bulanık havada, FETÖ’ye mensup bir kısım şahıslar, dessas ajanlar, kötü niyetli bazı kimseler hükümetimizi töhmet altında tutmak maksadıyla yanlış adres göstererek, kasıtlı ihbarlar yapabilir, hükümetle vatan ve milletini seven kişi ve cemaatları, vakıf ve kuruluşları, paralel yapı ile hiçbir ilişkisi olmayan masum insanları hükümetimizle karşı karşıya getirmek isteyerek, fitne üreterek kalb-i umumiyi ve vicdan-ı külliyi rahatsız edebilirler. Ümit ediyoruz ki, devlet ve hükümetimiz, bu hususta azami hassasiyet gösterecek, bu ihanet ile ilgisi olmayan masum, saf ve temiz insanları ve kurumları hıfz ve muhafaza edecek, asla ve asla kurunun yanında yaşın yanmasına müsaade etmeyecektir. Beklentimiz odur ki, bu konuda suç iddiaları titizlikle tetkik edilsin, sadık şahitler ve sübut deliller ışığında masum insanlarla suçlular birbirinden ayrılsın; suçu sabit görünenler de layık oldukları cezaya çarptırılsınlar. Bu noktada bizlere de bir görev düşmektedir. O da şudur: Masum, mazlum, suçsuz insanlarla ilgili yalan ihbarlar, iftiralar, şantaj, montaj ve yanlış bilgilendirmeler varsa; bu yalan, yanlış ve iftiraları, o mahallin en yetkili mülki erkânına ulaştırılmalı, gerekli makamlarla temas kurulmalıdır. Böylece devlet ile milletin arasını açmak isteyenlere fırsat verilmemelidir.
Şu nokta da çok önemlidir: O ihanet şebekesinin bir kısım mensupları, o FETÖ örgütünün bazı elemanları cemaatimize sızmak isteyebilirler. Bu nedenle, FETÖ örgütüne taraftar olan veya sessiz kalan kişiler, hiçbir cihette cemaatımızı temsil edemezler. Varsa o şahıslar teşhis edilmeli, hizmet alanlarımızdan behemahal uzaklaştırılmalı, cemaatimizi bulandırmalarına asla fırsat verilmemelidir. Bizim onların hain faaliyetleriyle hiçbir ilişkimiz yoktur ve olamaz.
Bu makamda şöyle bir soru zihinlere gelmektedir:
“Memleketimizi kaosa sürüklemek isteyen, bu hainlere karşı cemaat olarak bizler neler yapmalıyız? Hangi faaliyetleri icra etmeliyiz? Hükümetimizin yaptığı hizmetlere karşı bizim yapmamız gereken ve bizlerden beklenen görev ve sorumluluklar nelerdir?” sualine vereceğimiz cevabın hülasası şudur:
1. Sayın Cumhurbaşkanımızın ikinci bir emrine kadar meydanlar boş bırakılmamalıdır. Milli iradeye destek vermek maksadıyla, vatan ve milletimizin devam ve bekası için meydanlara kuvvet vermeye devam edeceğiz. Bu görevin yanında bir de devlet ve hükümetimizin devam ve bekası için de ayrıca gecelerde, seherlerde dua ve iltica ile Rabb-i Kerim’e niyazda bulunacağız.
2. Bin seneden beri bu necip millet vatanını muhafaza için büyük fedakârlıklar yapmış, bayrağını dalgalandırmış, din-i mübin-i İslama hadim olmuştur. Hiç endişemiz olmasın, Kadir-i Zülcelal dinini koruyacak, nurunu tamamlayacaktır. Bu bir ahd-ı ilahidir. Hem bu mübarek vatan, bu Anadolu “cebel-i cudi” gibi hıfz ve himaye altındadır. Hiçbir güç ve kuvvetin, bu mukaddes vatanımızı istila etmeye gücü ve takati yetmeyecektir.
3. Kaderin ince sırları vardır. Bazen kahr içinde lütüf tecelli eder. Karanlık geceler, nurlu sabahları doğurur. Sancı ve sıkıntılar, yeni doğuşların alamet ve işaretidir. İbretle görmedik mi, bizzat yaşamadık mı? Bir gecede bütün millet ayağa kalkmadı mı? 15 Temmuz, netice itibariyle milletimizin birlik ve beraberliğine vesile oldu. Kalb, vicdan ve hisler; vatan aşkı, dayanışma, uhuvvet ve muhabbet noktasında perçinleşti. Bir anda Çanakkale ruhu ayağa kalktı. İnşallah bu ruh, İslam âleminin de intibah ve inşirahına vesile olacaktır.
4. Hem hikmet ve rahmet-i ilahiye’nin bir başka sırrı şudur ki, devletin içine nüfuz etmiş bu ahtapotun kollarını Kudret-i İlahiyye bir gecede kesti, devlete sızan bu virüsleri bir gecede temizledi. İnşallah geleceğin Türkiye’si daha şeffaf, daha parlak, daha nurani, daha güzel olacaktır.
5. Muazzez Üstadımızın meslek ve meşrebi, apaçık ve bellidir. Bu cümleden olarak Üstadımız şöyle buyurmaktadır :“Risale-i Nur şakirtlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.” (Şualar, 362)
Evet, vazifemiz neşr-i esrar-ı Kur’aniyedir. İman hakikatlerini bütün âleme duyurmaktır. Görev ve sorumluluğumuz, iman güzelliğini, hakikat güzelliğini, ibadet güzelliğini, istikamet güzelliğini, muamelat güzelliğini fiilen hayatımızda sergilemek; tebliğ ve temsil güzelliğine en güzel şekilde ayine olmaya çalışmaktır. Bu itibarla; bu sancılı dönemde, görev ve sorumluluğumuzu daha sürekli, daha ciddi, daha halisane, daha büyük bir şevk ve gayret içinde ifa ve icra etmeye çalışacağız. Bu noktada zafiyet, tembellik ve rehavete yer vermeyeceğiz. Çünkü iman ve Kur’an hizmetiyle meşgul olmak manevi bir sadaka hükmüne geçmektedir. Manevi sadakalar, memleketimizin üzerine çöken karanlık bulutları şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da inşallah dağıtacaktır.
“Evet efendiler! Gerçi Risale-i Nur sırf âhirete bakar; gayesi rıza-yı İlahî ve imanı kurtarmak ve şakirdlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını i'dam-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferidden kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir ve bu millet ve vatanı anarşilik tehlikesinden ve nesl-i âtînin bîçareler kısmını dalalet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünki bir müslüman başkasına benzemez. Dini terkedip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir müslim; dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.”(Emirdağ L1,22)
6. Bu asırda kalb-i külliyi ve vicdan-ı umumiyi muhafaza etmek sadece maddi tedbirlerle mümkün değildir. Çünkü tahribat, çürüme ve kokuşma çok yönlü ve dehşetlidir. Bu milletin maddi ve manevi hıfz ve muhafazası, Hz Üstad’ın Emirdağ Lahikasında “Müsbet Hareket” başlıklı beyanında açıklandığı gibi “manevi cihat” ile mümkündür. Bu da aklı ikna, kalbi işba ile gerçekleştirilebilir. Bu sırra mebni, bu asırda akıl, kalb, ruh ve latifelerin terbiyesine kuvvet veren Risale-i Nur Külliyatını daha ziyade okumak, daha ziyade derinleşmek, hizmetlerimize daha ziyade vakit, himmet ve gayret sarf etmek hepimiz için ciddi bir zaruret halini almıştır. Hem bu sancılı dönemde, millet olarak ziyade birlik ve beraberliğe, uhuvvet ve dayanışmaya mecbur ve mükellefiz. Bu nedenle, insanlarımızı kucaklamak, tahkir ve tezyif etmemek, ötekileştirmeden uhuvvet ve muhabbetle muin ve müzahir olmak- hepimiz için- lazım ve elzem bir görev ve sorumluluktur.
7. Bu bulanık ortamda, dehşetli bilgi kirliği yaşanmaktadır. Yalan ve yanlış, mizansız ve muvazenesiz bilgiler medya üzerinden paylaşılmaktadır. Özellikle Sayın Cumhurbaşkanımızı, hükümetimizi, devlet, millet ve vatanımızı hedef alan haberlere, sosyal medya üzerinden yayınlanan çarpıtıcı, yalan ve yanlış bilgi ve mesajlara karşı müteyakkız olmak zorundayız. Memleketimizin emniyet ve asayişini bozacak, fitne ve fesada vesile olabilecek her türlü bilgi ve paylaşımlardan uzak durmaya çalışacağız. Bu itibarla, mağduriyet mülahazasını öne sürerek, vatanın birlik ve dirliğini yıkmaya matuf faaliyet gösteren karanlık mihraklara, müfsit tahripçilere fırsat vermeyeceğiz.
8. Bu fitneye sebep olan FETÖ Örgütü ile her zaman asayişe taraftar olan ve asayişi muhafaza eden Nur talebelerinin iltibas edilmemesi için gerek halk gerekse resmi zevata her zaman devletimizin yanında olduğumuzun, bu fitnenin başladığı ilk anlardan itibaren de bütün varlığımızla mücadele ettiğimizin anlatılmasında fayda mülahaza edilmiştir.
“Rahmet-i İlahiyeden ümid kesilmez. Çünki Cenab-ı Hak bin seneden beri Kur'anın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat ârızalarla inşâallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir...” Mektubat ( 350 )
Bu millet ve memleketin üzerindeki zulümat bulutlarını izale etmesini ve sema-i istikbalimizi hakikat nurlarıyla aydınlatmasını rahmet-i ilahiyeden bekliyoruz.