Üstad Bediüzzaman, Ramazan’ı nasıl geçirirdi?
Ramazan’da her hali ve davranışına daha bir önem verir Üstad.
İftarı bir yudum su ile yapıp, varsa hurma ile orucunu açmayı tercih eder. Ardından akşam namazını kılıp, yemeği daha sonra yer.
Mehmet Fırıncı da Bediüzzaman’ın her ayeti duya duya okuduğunu anlatır.
Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yiyen Üstad, Ramazanlarında da bu kaidesini bozmaz. “Sarısı fazla pişmemiş yumurta içerisine kattığı, suda erimiş küçük bir peynir onun en iyi yemeğiydi.”
diyor Abdullah Yeğin.
Sofralarını bazen zeytin de süslermiş Üstad’ın. Pirinç ya da şehriye çorbası da iftar ve sahur menülerinden.
Kısa süren yemeğin ardından hemen ibadete çekilir. Yatsı namazında imamlık yapar, teravih namazlarında genellikle Tahiri Mutlu’yu imamete geçirir.
Huşu ile kılınan namaz iki saati aşkın bir sürede tamamlanır. Ramazan’ın bir kısmında teravihleri bir süre camide kılar ama imam namazı hızlı kıldırdığı ve o da sûreleri okumakta yetişemediği için camiye gitmekten vazgeçer. “Fıtrî uyku beş saattir.” diyen Bediüzzaman,
Ramazan gecelerinde yatmamaya özen gösterir.
Son on beş günü ise bu prensibe daha bir önem verir. Kendisi yatmadığı gibi talebelerinin de yatmasını istemez.
İmsak vaktine kadar dua dua yalvarır, ibadetle meşgul olur.
Hulusi Yahyagil diyor ki: “Barla’da bir gece yanında kalmıştım. Sabaha kadar uyumadan ibadet ediyor, zikrediyor, tazarru ve niyazda bulunuyordu, pek az uyur, uyur gibi görünürdü.”
İnleyerek yaptığı zikrine Barla’nın, Isparta’nın, Eskişehir’in, Denizli’nin, Emirdağ’ın, Afyon’un geceleri, dağları, evleri, otelleri, zindanları şahit olur. .
O zorlu hapishane şartlarında bile bu özelliğini terk etmez, sabahlara kadar ellerini dergâh-ı İlahi’ye açarak
Cevşen, Evrad-ı Bahaiye, Delail-i Nur, Hülasatü’l-Hülâsa, Hizbi’n-Nuriye, Tahmidiye ve Sekine dualarını okur.
Bayram Yüksel, “Afyon Hapishanesi’nde Üstad’ın bulunduğu koğuşa gittiğimizde arı kovanı gibi seslerin geldiğini duyardık.
Bu sesler onun evrad, ezkar dua ve niyaz sesleri idi. Gecenin hangi saatinde baksak ışığının yandığını görür, zikir sesleri işitirdik.” diyerek
Bediüzzaman’ın dualarının derinliğine işaret ediyor. Said Nursî, Ramazan’da sahur yapmayı ihmal etmez, ibadetlerini de imsak vaktine yarım saat kala nihayete erdirir.
Bir tas çorba ve içilen bir bardak soğuk su sahur için kâfidir. Sabah namazı ve yapılan uzunca bir dersin ardından dinlenmeye geçer, gün boyu da Risale-i Nur’ların telif işlemleri ile uğraşır.
Ramazan’da dışarıya çıkmamaya özen gösteren ve bir nevi itikaf hayatı geçiren Bediüzzaman hapiste geçirdiği Ramazanları ise hayırlı görür.
Afyon Hapishanesi’nde yazdığı bir mektubunda “Bayrama kadar burada kalmamızın bizlere çok faydası ve hayrı olduğuna kanaatim var.” der.
Tahliye olmaları halinde “Bu medrese-i Yusufiye’deki hayırlardan mahrum kaldıkları gibi, dünya işleriyle meşgul olmaları sonucunda, sırf uhrevî olan Ramazan-ı şerifin manevî huzuruna zarar vereceğini” belirtir.
Bediüzzaman, Ramazan ve Kadir Gecesi’ni en derin anlamıyla yaşamaya çalışır.
Bu önemli zaman diliminden başkalarının da istifade etmesine özen gösterir. Ziya Dilek bir anısında onun bu yanını şöyle dile getiriyor: “Üstad’ın Kastamonu’daki evi bir Ramazan günü basılarak aranıyor.
Gözaltına alınarak otobüsle Ankara’ya götürülürken yolda şoförden otobüsü durdurmasını istiyor.
Araç durunca içindekilere ‘Bu gece büyük ihtimalle Leyle-i Kadir’dir.
Diğer günlerde Kur’an okunursa harf başına on sevap, Ramazan’da okunursa bin sevap, Leyle-i Kadir’de okunursa otuz bin sevap verilir; bunu kazanmak ister misiniz?’ der. ‘Evet, isteriz.’ diye cevap veren yolculara ‘Öyle ise şimdi her Müslüman üç İhlas, bir Fatiha, bir Âyetü’l-Kürsî okursa ebedî hayat için dağarcığına azık hazırlamış olur.’ diye karşılık verir.”
Okunan her bir Kur’ân harfi için bin, cuma geceleri binler ve Kadir Gecesi’nde otuz bin sevap verileceğini müjdeleyerek etrafındakileri Kur’an ayında İlahî Kelamı okumaya teşvik eder.
Bediüzzaman talebelerine hatim yapmaları için Kur’an’ı taksim eder.
Herkese bir cüz vererek Ramazan boyunca okumalarını ister.
Böylece her gün bir hatim indirilir.
O, bu uygulamanın talebelerinin bulunduğu her şehirde yapılmasını önerir.
Bütün hatimlerin duasını da bizzat kendisi yapar. Mehmet Fırıncı, Üstad’dan miras bu faaliyeti günümüze kadar devam ettirmeye çalıştığını söylüyor.
Talebeler en acı Ramazan’ı ise 1960 yılında geçirir. Çünkü o sene Bediüzzaman berzah âlemine ulaşır.
Üstad bu son Ramazanında on bir gün boyunca
yatsının farzında imamlık yapar, talebeleri ile teravihler kılar.
O son teravihi Bayram Yüksel anlatıyor: “Ramazan’ın tam on beşiydi. Teravih namazını Tahiri Mutlu ağabeyin arkasında kılıyorduk. Üstadımız fenalaştı.
Namazı yarıda kesmek istedik. O ise ‘Yok, tamam kılacağız’ dedi. Teravih namazı bitince daha çok ağırlaştı. Yatağına götürüp yatırdık.
Sungur ağabeyle Cevşen okumaya başladık.
Bize ‘Evlatlarım, evlatlarım, katiyyen müteesir olmayın. Risale-i Nur dinsizlerin belini kırmıştır. Risale-i Nur daima galiptir.
Katiyyen merak etmeyin. Ben kemal-i ferahla gideceğim.’ dedi.” Said Nursî, o çok sevdiği ve Allah’ın rızasını kazanmak için her anında çırpınıp durduğu ayda Hakk’a yürüdü.
Şanlıurfa’da Ramazan’ın 25. gecesi, bir sahur vakti rahmet-i Rahman’a kavuştu.
Allah rahmetiyle muamele etsin inşaallah.