Rumûz’dan Mühim bir nokta
İslâm gaflet edip küstü.
Hıristiyanlık dini fen ve
medeniyeti kendine mal edip, iki silâhla galebe çaldı. Şimdi şarkta müthiş bir
silâh imal ediliyor. Bunun hak kısmına sahip olmalı. Yoksa yine küssek, onu da
Hıristiyanlık İslâmiyet aleyhinde istimal edecektir.
Buna karşı dayanılmaz.
Cumhur-u avâma (ilmi irfanı
kıt olan çoğunluk) müteveccih olan bir fikir, bir kudsiyet almazsa söner. O
desâtîre kudsiyet verecek iki muazzam rakîb-i din var. Şu keskin fikir, gözünü
açtığı vakit hasmını ve hasmının elindeki silâhını Hıristiyanlık dini
bulmuştur. Öyleyse o fikir kudsiyet almak için İslâmiyet’e dehalet etmeye
mecburdur.
Said Nursî ra
İslâm gaflet edip küstü.
Hıristiyanlık dini fen ve medeniyeti kendine mal edip, iki silâhla galebe
çaldı. Şimdi şarkta müthiş bir silâh imal ediliyor. Bunun hak kısmına sahip
olmalı. Yoksa yine küssek, onu da Hıristiyanlık İslâmiyet aleyhinde istimal edecektir.
Buna karşı dayanılmaz.
Burada Üstadımız ne demek istiyor.
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Müslümanlar; Hıristiyan
âlemindeki sefahat, rezalet ve mimsiz medeniyetin insanlığa verdiği
çirkinlikleri ve mahzurları müşahede ettiklerinden, onlarla ilgili müspet veya
menfi, faydalı veya zararlı her şeye karşı istinkâf etmişler, mesafeli
durmuşlar, hatta bazen kapıları tamamen kapatmışlardır.
Hâlbuki Avrupa ikidir. Biri
medeniyetin sefahat ve rezaletini yayan ve empoze eden Avrupa;
Diğeri ise; fenne, bilime,
teknolojiye ve doğru medeniyete kuvvet veren Avrupa; Bir kâfirin ve sefihin
bütün sıfatları ve özellikleri kâfir ve sefih olması icap etmez.
Daire-i itikadı daire-i
muamelata karıştırmamalıyız. Fen ve teknolojiyi almak ayrı, ideolojiyi almak ve
kabul etmek ayrıdır.
Biz Müslümanlar Avrupa’nın
fennini, teknolojisini ve medeniyetini almamız ve kullanmamız icap eder.
Ancak sefahatinden ürktüğümüz
ve korktuğumuz Avrupa’nın ve Hıristiyan âleminin; fennine ve teknolojisine de
maalesef muhalefet etmişiz, sanayi devrimini yakalayamamışız. Üstadımızın
tabiriyle kanuniden sonra bir nevi tembelleşmişiz.
Hıristiyanlık ise, fenni ve
medeniyeti kullanarak bu iki silahla; yani, bilim ve çağdaşlık silahıyla,
gözleri kamaştırmış diğer insanların ve Müslümanların dikkatini üzerine çekmiş
ve dünyaya bu iki silahla hâkim olmuştur.
Müslümanlar ise; bu iki
silahtan istifade edemeyip soğuk davrandıklarından, maddeten ve dünyevi
noktadan maalesef mağlup olmuşlar ve zayıf kalmışlardır.
Muazzez Üstadımız bu zayıf
kalan noktamızı kuvvetlendirmek ve telafi etmek niyeti ile şunu ifade etmektedir.
Şarkta müthiş bir silah imal
ediliyor. Fenne ve medeniyete soğuk davrandığınız gibi, bu müthiş silaha da
lakayt kalmayınız. Bu mühim silahın hak olan ve bize faydalı olan kısmına sahip
çıkınız, onu İslamiyet lehinde kullanınız. Aksi halde bu silahı, Hıristiyanlar
alet ederek diğer iki silahla beraber kullanırlarsa buna karşı durmak ve
dayanmak mümkün olamaz.
Şarktaki müthiş silah ise;
sosyalizmdir.
Sosyalizm insanların kahir
ekseriyetinin bir nevi sığınma yeri ve kurtarma simidi olarak kullanılmıştır.
Mazlumların, zayıfların,
fakir, fukaranın ve cahillerin, bilim adamlarının ve felsefecilerin; kısaca
bütün ezilmişlerin ve ezilenlerin taassüngâhı olarak sosyalizm sistem olarak
kurulmuştur. Ancak sosyalizmi Bolşeviklikten ayrı düşünmeliyiz. İslamiyet fakir
fukaranın, mazlumların ve ezilmişlerin hakiki taassüngâhıdır. Böyle bir
İslamiyet mazlum halkı ve ezilmiş insanları korumakta sosyalizmden daha sağlam
ve daha muhkem ve hak bir kaledir.
Muazzez üstadımız insanların
çoğunluğu, idare edilenler, hakları elinden alınanlar ve ezilenler olduğundan,
bunları kurtarma projesi olan sosyalizmi İslam’a daha yakın gördüğünden, bu
silahın İslamiyet’le ilgili haklı ve faydalı olan kısmına sahiplenerek, o
sistemden istifade etmeyi ve o silahı İslamiyet’in muhafazası ve dik durması
açısından kullanmayı ve o silaha sahiplenmeyi tavsiye etmektedir. Zira
sosyalizmin söylemlerine ve prensiplerine İslamiyet, din olarak
Hıristiyanlıktan daha yakındır ve daha muhittir. Bizim bu sistemin haklı olan
kısmını kabullenmemiz gücümüzü artırır ve varlığımızı pekiştirir.
Çünkü mazlum ve ezilmiş
çoğunluk her zaman, sefih ve zalim azınlığa galip olmuştur.
Zira Allah zulmü devam ettirmez. Bu sebeple İslamiyet ve Müslümanlar; sosyalizmden medet uman mazlum avam olan çoğunluğun cereyanına yaklaşmayı ve onu İslamiyet lehine kullanmayı iyi düşünmelidirler.
Üstadımız da bu mesele ile ciddi manada alakadar olmuş, Müslümanları ve mazlum
çoğunluğun imdadına koşmaya çağırıyor.
Selam ve dua ile...