Aile Hayatının Hayatı ve Saadeti
Sebebini aradım.
Bildim ki: Nasıl, İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesine ve dolayısıyla din-i İslâma zarar vermek için gençleri yoldan çıkarmak ve gençlik hevesatıyla sefahete sevketmek için bir iki komite çalışıyormuş.
Aynen öyle de; bîçare nisa taifesinin gafil kısmını dahi yanlış
yollara sevk etmek için bir iki komitenin tesirli bir surette perde altında
çalıştığını hissettim.
Ve bildim ki: Bu millet-i İslâma bir dehşetli darbe, o cihetten geliyor.
Ben de siz
hemşirelerime ve gençleriniz olan manevî evlâdlarıma kat'iyyen beyan ediyorum
ki: Kadınların saadet-i uhreviyesi gibi,
saadet-i dünyeviyeleri de ve fıtratlarındaki ulvî seciyeleri de bozulmaktan
kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i İslâmiyedeki terbiye-i diniyeden başka
yoktur!.. Rusya'da o bîçare taifenin ne hale girdiğini işitiyorsunuz. Risale-i
Nur'un bir parçasında denilmiş ki: Aklı başında olan bir adam; refikasına
muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zahirî hüsn-ü cemaline bina
etmez.
Belki kadınların
hüsn-ü cemalinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus
hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli. Tâ ki, o bîçare ihtiyarladıkça,
kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünki onun refikası, yalnız dünya
hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde
ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade
hürmet ve merhamet ile birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor.
Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına
muvakkat bir refakattan sonra ebedî bir müfarakata maruz kalan o aile hayatı,
esasıyla bozuluyor.
Hem Risale-i
Nur'un bir cüz'ünde denilmiş ki: Bahtiyardır o adam ki; refika-i ebediyesini
kaybetmemek için sâliha zevcesini taklid eder, o da sâlih olur.
Hem
bahtiyardır o kadın ki; kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını
kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur; saadet-i dünyeviyesi içinde saadet-i
uhreviyesini kazanır.
Bedbahttır o
adam ki; sefahete girmiş zevcesine ittiba eder; vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi
de iştirak eder.
Bedbahttır o
kadın ki; zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklid eder.
Veyl o zevc
ve zevceye ki; birbirini ateşe atmakta yardım eder.
Yani; medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.
İşte, Risale-i Nur'un bu mealdeki cümlelerinin manası budur ki:
Bu zamanda aile hayatının ve dünyevî ve uhrevî saadetinin ve kadınlarda ulvî seciyelerin inkişafının sebebi, yalnız daire-i şeriattaki âdâb-ı İslâmiyetle olabilir.
Şimdi aile hayatında en mühim nokta budur ki; kadın,
kocasında fenalık ve sadakatsızlık görse, o da kocasının inadına kadının
vazife-i ailevîsi olan sadakat ve emniyeti bozsa; aynen askerîdeki itaatın
bozulması gibi, o aile hayatının fabrikası zîr ü zeber olur.
Belki o
kadın, elinden geldiği kadar kocasının kusurunu ıslaha çalışmalıdır ki, ebedî
arkadaşını kurtarsın.
Yoksa o da,
kendini açıklık ve saçıklıkla başkalara göstermeğe ve sevdirmeğe çalışsa, her
cihetle zarar eder. Çünki hakikî sadakatı bırakan, dünyada da cezasını görür.
Çünki nâmahremlerin nazarından fıtratı korkar, sıkılır, çekilir. Nâmahrem yirmi
erkeğin onsekizinin nazarından istiskal eder.
Erkek ise,
nâmahrem yüz kadından ancak birisinden istiskal eder, bakmasından sıkılır.
Kadın o cihette
azab çektiği gibi, sadakatsızlık ittihamı altına girer; za'fiyetiyle beraber,
hukukunu muhafaza edemez.
Lemalar – 201
Hem her insanın küçük bir dünyası, belki küçük bir cenneti dahi kendi hanesidir.
Eğer iman-ı âhiret o hanenin saadetinde hükmetmezse, o aile efradı,
herbiri şefkat ve muhabbet ve alâkadarlığı derecesinde elîm endişeler ve
azablar çeker. O cenneti, cehenneme döner. Veyahut muvakkat eğlenceler ve
sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur. (Devekuşu gibi avcıyı görür,
kaçamıyor, uçamıyor. Başını kuma sokar, tâ görünmesin.) Başını gaflete sokar,
tâ ölüm ve zeval ve firak onu görmesin. Divanece, muvakkat, ibtal-i his
nev'inden bir çare bulur.
Çünki meselâ:
Vâlide ruhunu feda ettiği evlâdını daima tehlikelere maruz gördükçe titrer. Ve
pederini ve kardeşini eksik olmayan belalardan kurtaramayan evlâdlar, daim bir
keder, bir korkaklık hisseder.
Buna kıyasen,
bu dağdağalı kararsız hayat-ı dünyeviyede o mes'ud
zannedilen aile hayatı çok cihetlerle saadetini kaybeder ve kısacık bir
hayattaki münasebet ve karabet dahi, hakikî sadakatı ve samimî ihlası ve
garazsız bir hizmeti ve muhabbeti vermez.
Ahlâk o nisbette küçülür,
belki sukut eder.
Eğer âhirete iman o haneye girse, birden ışıklandıracak,
ortalarındaki münasebet ve şefkat ve karabet ve muhabbet kısacık bir zaman
ölçüsüyle değil, belki dâr-ı âhirette saadet-i ebediyede dahi o münasebetlerin
devamı ölçüsüyle samimî hürmet eder, sever, şefkat eder, sadakat eder,
kusurlarına bakmaz gibi ahlâk yükseklenir.
Hakikî insaniyet saadeti o hanede başlar inkişafa.
Bu mana dahi
hüccetlerle Risale-i Nur'da beyanına binaen kısa kesildi.
Şualar – 226
Nev'-i beşerin hayat-ı dünyeviyesinde en cem'iyetli merkez ve en esaslı zenberek ve dünyevî saadet için bir Cennet, bir melce, bir tahassungâh ise; aile hayatıdır.
Ve herkesin hanesi, küçük bir
dünyasıdır.
Ve o hane ve aile hayatının
hayatı ve saadeti ise;
samimî ve ciddî ve vefadarane hürmet ve hakikî ve şefkatli ve fedakârane merhamet ile olabilir ve bu hakikî hürmet ve samimî merhamet ise;
ebedî bir arkadaşlık ve daimî bir refakat ve sermedî bir beraberlik ve hadsiz bir zamanda ve hududsuz bir hayatta birbiriyle pederane, ferzendane, kardeşane, arkadaşane münasebetlerin bulunmak fikriyle, akidesiyle olabilir.
Meselâ der:
"Bu haremim, ebedî bir âlemde, ebedî bir hayatta, daimî bir refika-i
hayatımdır. Şimdilik ihtiyar ve çirkin olmuş ise de zararı yok. Çünki ebedî bir
güzelliği var, gelecek. Ve böyle daimî arkadaşlığın hatırı için herbir
fedakârlığı ve merhameti yaparım." diyerek o ihtiyare karısına, güzel bir
huri gibi muhabbetle, şefkatle, merhametle mukabele edebilir. Yoksa kısacık
bir-iki saat surî bir refakatten sonra ebedî bir firak ve müfarakate uğrayan arkadaşlık;
elbette gayet surî ve muvakkat ve esassız, hayvan gibi bir rikkat-i cinsiye
manasında ve bir mecazî merhamet ve sun'î bir hürmet verebilir.
Ve hayvanatta
olduğu gibi; başka menfaatler ve sair galib hisler,
o hürmet ve merhameti mağlub edip o dünya cennetini, cehenneme çevirir.
Sözler – 97
Bir ailenin saadet-i hayatiyesi; koca ve karı
mabeyninde bir emniyet-i mütekabile ve samimî bir hürmet ve muhabbetle devam
eder.
Tesettürsüzlük ve açık-saçıklık, o emniyeti bozar, o
mütekabil hürmet ve muhabbeti de kırar. Çünki açık-saçıklık kılığına
giren on kadından ancak bir tanesi bulunur ki, kocasından daha güzeli
görmediğinden, kendini ecnebiye sevdirmeye çalışmaz. Dokuzu, kocasından daha iyisini
görür.
Ve yirmi
adamdan ancak bir tanesi, karısından daha güzelini görmüyor.
O vakit o samimî muhabbet ve hürmet-i mütekabile gitmekle
beraber, gayet çirkin ve gayet alçakça bir his uyandırmaya sebebiyet verebilir.
Lemalar – 197
Hem Kur'an merhameten, kadınların hürmetini muhafaza için, hayâ
perdesini takmasını emreder. Tâ hevesat-ı rezilenin ayağı altında o
şefkat madenleri zillet çekmesinler. Âlet-i hevesat, ehemmiyetsiz bir meta'
hükmüne geçmesinler.
{(Haşiye-2): Tesettür-ü nisvan hakkında Otuzbirinci
Mektub'un Yirmidördüncü Lem'ası, gayet kat'î bir surette isbat etmiştir ki:
Tesettür, kadınlar için fıtrîdir. Ref'-i tesettür, fıtrata münafîdir.}
Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp,
perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır.
Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet
ve muhabbetle devam eder.
Halbuki açık-saçıklık, samimî hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî
hayatı zehirlemiştir.
Sözler – 410
Mimsiz
medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul
metaı yapmış. Şer'-i İslâm onları
Rahmeten davet
eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede.
Temizlik zînetleri.
Haşmetleri,
hüsn-ü hulk; lütf-u cemali, ismet; hüsn-ü kemali, şefkat; eğlencesi, evlâdı.
Bunca esbab-ı ifsad, demir-sebat kararı
Lâzımdır tâ
dayansın. Bir meclis-i ihvanda güzel karı girdikçe riya ile rekabet, hased ile
hodgâmlık debretir damarları!
Yatmış olan
hevesat, birdenbire uyanır. Taife-i nisada serbestî
inkişafı, sebeb olmuş beşerde ahlâk-ı seyyienin birdenbire inkişafı.
Sözler – 727
Dördüncü taife ki, çocuklardır. Bunlar, hamiyet-i milliyeden merhamet
isterler, şefkat beklerler.
Bunlar da zaaf ve acz ve iktidarsızlık noktasında; merhametkâr, kudretli bir Hâlıkı bilmekle ruhları inbisat edebilir, istidadları mes'udane inkişaf edebilir.
İleride,
dünyadaki müdhiş ehval ve ahvale karşı gelebilecek bir tevekkül-ü imanî ve
teslim-i İslâmî telkinatıyla o masumlar hayata müştakane bakabilirler.
Acaba alâkaları
pek az olduğu terakkiyat-ı medeniye dersleri ve onların kuvve-i maneviyesini
kıracak ve ruhlarını söndürecek, nursuz sırf maddî felsefî düsturların taliminde
midir?
Eğer insan
bir cesed-i hayvanîden ibaret olsaydı ve kafasında akıl olmasaydı; belki bu
masum çocukları muvakkaten eğlendirecek terbiye-i medeniye tabir ettiğiniz ve
terbiye-i milliye süsü verdiğiniz bu firengî usûl, onlara çocukçasına bir
oyuncak olarak, dünyevî bir menfaatı verebilirdi. Mademki o masumlar hayatın
dağdağalarına atılacaklar, mademki insandırlar; elbette küçük kalblerinde çok
uzun arzuları olacak ve küçük kafalarında büyük maksadlar tevellüd edecek.
Madem hakikat böyledir; onlara şefkatin muktezası, gayet derecede fakr ve
aczinde, gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve
tükenmez bir nokta-i istimdadı; kalblerinde iman-ı billah ve iman-ı bil-âhiret
suretiyle yerleştirmek lâzımdır. Onlara şefkat ve merhamet bununla olur.
Yoksa, divane bir
vâlidenin, veledini bıçakla kesmesi gibi, hamiyet-i milliye sarhoşluğuyla, o
bîçare masumları manen boğazlamaktır.
Cesedini beslemek
için, beynini ve kalbini çıkarıp ona yedirmek nev'inden, vahşiyane bir
gadirdir, bir zulümdür.
Mektubat – 421
..gayet kuvvetli bir nokta-i istinadı ve tükenmez bir nokta-i
istimdadı; kalblerinde iman-ı billah ve iman-ı bil-âhiret suretiyle
yerleştirmek lâzımdır.
Mektubat – 422
Hem peder hem vâlide, tenasül kanunundaki
vazifede çektikleri çok meşakkat ve gördükleri çok hizmete mukabil; yalnız
veledin dünyada kemal-i hürmet ve itaatla şefkatlerine ve hizmetlerine bedel
hâlis bir hürmet ve sadıkane bir itaat ve vefatlarından sonra salahatıyla ve
hayratıyla ve dualarıyla onların defter-i a'maline hasenat yazdırmak ve onbeş
seneden evvel masumen ölmüş ise onlara kıyamette şefaatçi olmak ve Cennet'te
onların kucağında sevimli bir çocuk olmaktır.
Şimdi ise
terbiye-i İslâmiye yerine mimsiz medeniyet terbiyesi yüzünden, ondan belki
yirmiden belki kırktan bir çocuk, ancak peder ve vâlidesinin çok ehemmiyetli
hizmet ve şefkatlerine mukabil mezkûr vaziyet-i ferzendaneyi gösterir.
Mütebâkisi
endişelerle şefkatlerini daima rencide ederek, o hakikî ve sadık dostlar olan
peder ve vâlidesine vicdan azabı çektirir ve âhirette de davacı olur:
"Neden beni imanla terbiye ettirmediniz?" Şefaat yerinde, şekvacı
olur.
Kastamonu – 252
Kadınlığın fıtratında çocuk okşamak ve
sevmek meyelanı var. Ve bir evlâdının dünyada ona hizmeti ve âhirette de
şefaati ve vâlidesi öldükten sonra ona hasenatı ile yardımı, o meyl-i fıtrîyi
kuvvetlendirip evlendirmeye sevketmiş.
Halbuki şimdi
terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniye ile on taneden bir-iki hakikî
evlâd, kendi vâlidesinin şefkatine mukabil fedakârane hizmet ve dindarane
dualarıyla ve hasenatlarıyla vâlidesinin defter-i a'maline haseneler yazdırmak
ve âhirette sâlih ise vâlidesine şefaat etmek ihtimaline mukabil, ondan sekizi
o haleti göstermediğinden; bu fıtrî
meyl ve nefsanî şevk ile o bîçare zaîfeler böyle ağır bir hayata kat'î mecbur
olmadan girmemek gerektir.
Emirdağ-2 – 49
Eğer hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede
yardımcı bir hanım bulsa alır. Hizmetine zarar vermez. Lillahilhamd bu neviden
çok Nur talebeleri var, zevceleri onlardan geri kalmıyorlar. Belki kadınlardaki
şefkatten gelen ücretsiz fıtrî kahramanlık ve hakikî ihlas cihetiyle zevcinden
daha ileri gidebilir. Nur talebelerinin yetişmiş kısımlarından ekserîsi
evlenmişler, bu sünneti yerine getirmişlerdir.
Risale-i Nur
onlara der ki:
Haneniz bir küçük Medrese-i Nuriye, bir mekteb-i irfan olsun ki; bu sünnet tam yerine gelsin.
Sünnet-i
seniyenin meyvesi olan çocuklar âhirette size şefaatçi olsunlar.
Dünyada da iman
dersini alıp size hakikî evlâd olsunlar.
Yoksa bu otuz
senede kısmen olduğu gibi, o çocuklara yalnız terbiye-i medeniye verilse, bir
cihette o çocuklar dünyada faidesiz ve âhirette davacı olarak "Ne için
imanımı kurtarmadınız?" diyeceklerinden peder ve vâlidelerini mahzun
etmek, sünnet-i seniyenin hikmetine münafî olur.
Hanımlar Rehberi – 29
Ve işte o Nur'un mübarek tercümanının ve
mübarek şahs-ı manevîsinin
ﺍَﺟِﺮْﻧَﺎ ﻭَ ﺍَﺟِﺮْ ﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻨَﺎ ﻭَ ﺍَﺟِﺮْ
ﻃَﻠَﺒَﺔَ ﺭَﺳَﺎﺋِﻞِ ﺍﻟﻨُّﻮﺭِ ﻭَﻭَﺍﻟِﺪَﻳْﻬِﻢْ ﻣِﻦَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ
ve emsali
dualarının kabulüyle, şefaatıyla ve hürmetine, benim dehşetli fakat Cehennem
ateşi yanında hiç ehemmiyeti olmayan ateşimden, onun şakirdlerinin,
hâdimlerinin ve risalelerinin muhafızı bulunan mağazaları nasıl âzad olmuş,
kurtulmuş ise, sizler de o mübarek şakirdler gibi, o
mübarek daire-i kudsiyeye dehalet ettiğinizde; dünyevî ve uhrevî dehşetli
ateşlerden kurtulacak ve evlâd ü iyalinizin bir nevi çobanı olmak hasebiyle, o
sevgililerinizi de kurtaracaksınız.
Emirdağ-1 – 134
Risale-i Nur'un en mühim bir esası şefkat
olmasından, nisa taifesi şefkat kahramanları bulunmaları cihetiyle daha ziyade
Risale-i Nur'la fıtraten alâkadardırlar. Ve LİLLAHİLHAMD, bu fıtrî alâkadarlık
çok yerlerde hissediliyor.
Bu şefkatteki fedakârlık, hakikî bir ihlası
ve mukabelesiz bir fedakârlık manasını ifade ettiğinden, şimdi bu zamanda pek
çok ehemmiyeti var.
Evet bir vâlide veledini tehlikeden
kurtarmak için hiçbir ücret istemeden ruhunu feda etmesi ve hakikî bir ihlas
ile vazife-i fıtriyesi itibariyle kendini evlâdına kurban etmesi gösteriyor ki;
hanımlarda gayet yüksek bir kahramanlık var. Bu kahramanlığın inkişafı ile; hem
hayat-ı dünyeviyesini, hem hayat-ı ebediyesini onunla kurtarabilir.
Fakat bazı fena
cereyanlarla, o kuvvetli ve kıymetdar seciye inkişaf etmez veyahut sû'-i
istimal edilir.
Yüzer numunelerinden bir küçük numunesi
şudur: O şefkatli vâlide, çocuğunun hayat-ı
dünyeviyede tehlikeye girmemesi, istifade ve fayda görmesi için her fedakârlığı
nazara alır, onu öyle terbiye eder. "Oğlum paşa olsun" diye bütün
malını verir; hâfız mektebinden alır, Avrupa'ya gönderir.
Fakat o çocuğun
hayat-ı ebediyesi tehlikeye girdiğini düşünmüyor ve dünya hapsinden kurtarmağa
çalışıyor, Cehennem hapsine düşmesini nazara almıyor.
Fıtrî şefkatin
tam zıddı olarak o masum çocuğunu, âhirette şefaatçi olmak lâzım gelirken
davacı ediyor.
O çocuk,
"Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin?"
diye şekva edecek.
Dünyada da
terbiye-i İslâmiyeyi tam almadığı için, vâlidesinin hârika şefkatının hakkına
karşı lâyıkıyla mukabele edemez, belki de çok kusur eder.
Eğer hakikî
şefkat sû'-i istimal edilmeyerek, bîçare veledini haps-i ebedî olan
Cehennem'den ve i'dam-ı ebedî olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya o şefkat
sırrı ile çalışsa; o veledin bütün ettiği hasenatının bir misli, vâlidesinin
defter-i a'maline geçeceğinden, vâlidesinin vefatından sonra her vakit
hasenatları ile ruhuna nurlar yetiştirdiği gibi, âhirette de değil davacı
olmak, bütün ruh u canı ile şefaatçi olup ebedî hayatta ona mübarek bir evlâd
olur.
Evet insanın en
birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun vâlidesidir. Bu münasebetle
ben kendi şahsımda kat'î ve daima hissettiğim bu manayı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan
ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana
dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir
ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş.
Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek
bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını, şimdi
bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye
müşahede ediyorum.
Ezcümle; meslek ve meşrebimin dört esasından
en mühimi olan şefkat etmek ve Risale-i Nur'un da en büyük hakikatı olan acımak
ve merhamet etmeyi, o vâlidemin şefkatlı fiil ve halinden ve o manevî
derslerinden aldığımı yakînen görüyorum.
Evet bu hakikî
ihlas ile hakikî bir fedakârlık taşıyan vâlidelik şefkati sû'-i istimal edilip,
masum çocuğunun elmas hazinesi hükmünde olan âhiretini düşünmeyerek, muvakkat
fâni şişeler hükmünde olan dünyaya o çocuğun masum yüzünü çevirmek ve bu
şekilde ona şefkat göstermek, o şefkatı sû'-i istimal etmektir.
Lemalar – 199
Refika-i hayatına muhabbetin,
madem hüsn-ü sîret ve maden-i şefkat ve
hediye-i rahmet olduğuna bina edilmiş. O refikaya samimî muhabbet ve merhamet
edersen, o da sana ciddî hürmet ve muhabbet eder. İkiniz ihtiyar oldukça o hal
ziyadeleşir, mes'udane hayatını geçirirsin. Yoksa hüsn-ü surete muhabbet nefsanî
olsa, o muhabbet çabuk bozulur, hüsn-ü muaşereti de bozar.
Peder ve vâlideye karşı muhabbetin,
Cenab-ı Hak hesabına olduğu için hem bir
ibadet, hem de onlar ihtiyarlandıkça hürmet ve muhabbeti ziyadeleştirirsin. En
âlî bir his ile, en merdane bir himmet ile onların tûl-ü ömrünü ciddî arzu edip
bekalarına dua etmek, tâ onların yüzünden daha ziyade sevab kazanayım diye
samimî hürmetle onların elini öpmek, ulvî bir lezzet-i ruhanî almaktır. Yoksa
nefsanî, dünya itibariyle olsa, onlar ihtiyar oldukları ve sana bâr olacak bir
vaziyete girdikleri zaman; en süflî ve en alçak bir his ile vücudlarını
istiskal etmek, sebeb-i hayatın olan o muhterem zâtların mevtlerini arzu etmek
gibi vahşi, kederli, ruhanî bir elemdir.
Evlâdına muhabbet ise:
Cenab-ı Hakk'ın senin nezaretine ve
terbiyene emanet ettiği sevimli, ünsiyetli o mahluklara muhabbet ise; saadetli
bir muhabbet, bir nimettir. Ne musibetleriyle fazla elem çekersin, ne de
ölümleriyle me'yusane feryad edersin. Sâbıkan geçtiği gibi; onların Hâlıkları
hem Hakîm, hem Rahîm olduğundan, onlar hakkında o mevt bir saadettir dersin.
Senin hakkında da, onları sana veren zâtın rahmetini düşünürsün, firak
eleminden kurtulursun.
Sözler - 644
Refika-i hayatına meşru dairesinde, yani
latîf şefkatine, güzel hasletine, hüsn-ü sîretine binaen samimî muhabbet ile,
refika-i hayatını da naşizelikten, sair günahlardan muhafaza etmenin netice-i
uhreviyesi ise: Rahîm-i Mutlak, o refika-i hayatı, hurilerden daha güzel bir
surette ve daha zînetli bir tarzda, daha cazibedar bir şekilde, ona dâr-ı
saadette ebedî bir refika-i hayatı ve dünyadaki eski maceraları birbirine
mütelezzizane nakletmek ve eski hatıratı birbirine tahattur ettirecek enis,
latîf, ebedî bir arkadaş, bir muhib ve mahbub olarak verileceğini va'detmiştir.
Elbette va'dettiği şeyi kat'î verecektir.
Sözler - 648
Vâlideyn ve evlâda muhabbet-i meşruanın
neticesi: (Nass-ı Kur'an ile) Cenab-ı Erhamürrâhimîn, onların makamları ayrı
ayrı da olsa yine o mes'ud aileye safi olarak
lezzet-i sohbeti, Cennet'e lâyık bir hüsn-ü muaşeret suretinde, dâr-ı bekada
ebedî mülâkat ile ihsan eder.
Sözler - 648
Risale-i Nur, aile hayatına büyük bir faide verip hanımların iffet ve
namus ve ismetle ve saadetle hayat geçirmelerini temin ettiğinden, kadınlar
Risale-i Nur'a çoklukla rağbet göstermektedirler.
Buna bir hüsn-ü misal olarak hanımların neşrolunan birkaç
makalesini din düşmanları görmüşler ve bolşeviklik hesabına bir takım uydurma
bahanelerle hücuma geçmişlerdir. Fakat aslâ muvaffak olamayacaklardır.
Onların
maksadlarının tam aksine olarak, Risale-i Nur'un neşriyatı erkek ve kadınlar
arasında hârika bir tarzda inkişaf etmektedir ve edecektir.
Emirdağ-2 – 219
Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Biz bu
dehşetli zamanda, Risale-i Nur'dan aldığımız derslerle imanı kazanmak gibi
nihayetsiz bir saadete nâil olduğumuzdan dolayı kalbimize doğan şükranlarımızı
işte bu suretle yazdık.
Eğer elimizden gelse,
Risale-i Nur'un kadınlara ve bütün İslâm milletlerine verdiği faydaları, binlerce sahifeler dolusu kaleme alacağız.
Amma mümkün değildir.
Öyle bir zaman gelecek ki; milyonlarca kadınlar Nur
Risalelerinin dairesine, pervaneler gibi Risale-i Nur derslerine koşacaklar.
Risale-i Nur'dan kudsî iman derslerini alacaklar, dinleyecekler. Nur semasında
Nurlar teneffüs edecekler. Cennetü'l-Firdevs'i kazandıran iman nimetine nâil
olacaklardır.
Çok şefkatli, çok merhametli Üstadımız!
Risale-i Nur'un bu büyük bayramını tekrar tebrik ederiz...
Biz, siz müşfik Üstadımızdan, Risale-i Nur'dan ölünceye kadar ayrılmayacağız.
Siz ve Risale-i Nur; dünyada mürşidimiz, âhirette şefaatçimizdir.
Canımız, Nur-u Kur'an ve iman olan Risale-i Nur'a ve Kur'an dellâlı
siz Üstadımıza kurban olsun...
Her şeyimiz Risale-i Nur'a
feda olsun...
ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
İstanbul'da, duanıza muhtaç talebeleriniz ve manevî evlâdlarınız
Hayrünnisa,
Seyyide, Emine, Fatma
Hanımlar Rehberi - 152