İÇ MUHASEBE
Göçen Mareşal
Evet, bir mareşal böyle göçtü; başka tek kelimemiz yok! O Mareşal ki, bir zamanlar biricik ümidimizdi! Hadise malum; (D.P.)’nin taktika ağına çok ucuz ve çok kolay şekilde düştükten sonra, bir de, mücerret ve gerçekten gülünç bir takım tabir ve dâva maskeleri altında Kızıllara da kapılıvermek ve son prestij mangırına kadar harcanmak. Meğer Mareşalin gönüllerde Mareşal kalması için, evinden ve sükûtun dairesinden dışarıya tek adım atmaması lazımmış!...
Istırap ve inkisarlar içinde susarken, sözü, mahut cemiyetin
kuruluş günü oraya gidip bütün gençlik adına isyan ve teessüflerin en güzelini
belirten ve gündelik gazetelerin dilinde günlerce gevelenen Hukuk talebesi
Bekir Berk'e bırakıyoruz :
Hadise :
Muhterem Necip Fazıl;
Bu satırları yazarken kalbim, 4 Aralık 1945'de Tan'ın
yoğrulmasından sonra miting arkadaşlarımın söylediği İstiklal Marşıyla beraber
Türk bayrağını Taksim abidesi önündeki direğe çekerken duyduğum heyecanla
çarpıyor.
İman ve ahlak davasında sizinle beraber olan ben, kızıl
kobranın hortlamak üzere olduğunu anlayınca tehlike çanını ancak sayfalarınızda
çalabileceğimi ümit ederek aşağıdaki yazımı size göndermeğe karar verdim.
Bir ay kadar önce Üniversite Profesörlerinden Ali Fuat
Başgil'in (İnsan Haklarını Koruma) adlı bir cemiyet kurmak istediğini
öğrenince, bu temiz gayeli cemiyete girmeğe karar vermiştim.
Çünkü memleketi korkunç surette kemiren huzursuzluğun en
mühim sebeplerinden birinin Anayasa ruhuna uygun hareket edilmemesi olduğuna
inanıyordum.
18 Ekim cuma günü sabah gazetelerinde Mareşal Fevzi Çakmak'la
arkadaşlarının, Anayasanın fertlere bahşettiği bütün hakların katıksız olarak
meşru ve kanunî yollardan temini maksadıyla, İnsan Haklarını Koruma Cemiyeti'ni
kurduklarını okudum.
Fakat Mareşal ile beraber cemiyeti kuranlar arasında Kenan
Öner, Sadık Aldoğan, Cemalettin Kip gibi gençliğin sevgi ve hürmetini
kazananlardan başka, Tevfik Rüştü Aras, Cami Baykurt ve Zekeriya Sertel'in
adını da görünce bir an durakladık.
İnsan haklarını korumak ve Zekeriya Sertel, Cami Baykurt?...
Ne korkunç tezat!...
Her vesile ile Türk'ün istiklal ve hürriyeti uğruna iç ve dış
düşmanlarla -icap ederse- kanının son damlasına kadar çarpışacağını haykıran,
üniversite gençliğinin önünde saygıyla eğildiği Mareşal Fevzi Çakmak!...
Üniversite gençlerinin kendisine (Zavallı Tevfik Rüştü)
dediği şahıs!...
Bugün saflarında göründüğünüz kızıl bezirganlar güruhu, genç
Türkiye'nin güven ve imanla belini dayadığı mesnetleri çökertmek ve her
zerresinde bin şehit ruhunun birleştiği vatan topraklarını, mülevves
iştihaların tatminine amade kılmakla vazifelidirler. Ve bir vakitler, şu
Moskova'daki Pravda gazetesinin İstanbul nüshası diye tanınan Tan'ı çıkaran
Zekeriya Sertel! Vesaire!
Cami Baykurt'ların, Zekeriya Sertel'lerin adını, «İnsan Haklarını
Koruma gayesiyle kurulan bir cemiyetin milliyetçi tanıdığımız kurucularının adı
yanında görünce, beynimde bir istifham belirdi. Bu nasıl olur?
Yoksa?... Evet, yoksa kızıllar her şeyden önce büyük bir
Türk olan Mareşalimizin gölgesine sığınarak yeniden zehirlerini saçabilmek
imkânını mı arıyorlar?
İşte bu düşüncelerle cuma günü saat beşte Karaköy Palas'ta
açılış töreni yapılacak olan cemiyetin muvakkat merkezinde onlarla konuşmaya
karar verdim
Toplantıda Olanlar
Ben oraya vardıktan sonra hepsi gelip Kenan Öner'in
yazıhanesinde toplandılar. Odadan gelen sesler toplantının gürültülü geçtiğini
gösteriyordu.
Bu arada toplanan gazetecilerin de beklemekten canlarının
sıkıldığı belliydi. Nihayet geç vakit içeri kabul edildik. Bu arada kurucularının
bir kısmının gittiği görülüyordu. İçeride Mareşal, Kenan Öner, Cami Baykurt,
Zekeriya Sertel, Tevfik Rüştü, Özdemir Evliyazade, Hamdi Arpak kalmıştı.
Zekeriya Sertel yazılı olan Mareşalin beyanatı ile cemiyet nizamnamesini
gazetecilere dağıtmaya başladı. Kötü bir tesadüf beni Zekeriya Sertel'in yanına
oturtmuştu.
Cami Baykurt; «Cemiyetimiz ve gayesi hakkında bütün malumat
beyanname ile nizamnamede vardır," dedi. Gazeteciler arasında durgunluk
görünce ben Mareşal'e hitaben soracağım suali, gazeteci olarak değil, herhangi
bir vatandaş olarak sordum ve yine soruyorum :
-İnsan Haklarını Korumak adı ile kurulan bu cemiyette
ideoloji bakımından iki zıd kutup teşkil eden şahsiyetlerin toplandığını
görüyorum! Bunlardan bir kısmı, Garplıların anladığı mânada bir demokrasi
anlayışıyla düşündüğünde şüphe olmayan kimseler; diğerleri ise Garp
demokrasilerini mürteci addeden ihtilâlci sosyalistler!...
Zekeriya Sertel'in bana yiyecekmiş gibi bakarken
dudaklarının titrediğini, Özdemir Evliyazade ile hiddetli hiddetli başını
sallayan Cami Baykurt'un da sırıtır gibi güldüklerini, Mareşalin ise bir sfenks
sükûtuyla oturduğunu görünce:
-Sualime gülebilirsiniz! Fakat bu her Türk'ün kafasında
beliren bir istifhamdır! Bu düğümü çözmek vazifenizdir! Bunlardan Mareşal,
üniversite gençliğinin alkışladığı, Zekeriya Sertel ise tel'in ettiği
kimselerdir. Bu birleşme nasıldır?
Diye milli vicdanla beraber bu birleşmeyi protesto ettiğimi
anlattım. Bunun üzerine salonun havası değişti, bir kımıldanma ve huzursuzluk
olduğunu hissediyordum. O sırada Zekeriya Sertel köpürerek: «Üniversite
gençliği beni tahkir etmedi. Bana ne yaptıysa polis yaptı, dedi, Cami
Baykurt'la Evliyazade (!) denilen kimsenin bir şeyler söylediğini, “Mareşalin
ise Onlar insan değil mi?” diye konuştuğunu görünce: “Zekeriya Sertel ve grubunun insan olmadıklarını söylemedim, nasıl
birleştiğinizi soruyorum!” dedim. Bu arada söze karışan Kenan Öner boğazını
göstererek, “şurama kadar gelen bir şey soracağım! Bu cemiyete ecnebiler de
giriyor mu? Müphem konuşmayınız, açık söyleyiniz. Burada iki kutup yoktur,
dedi.
Cevap verdim :
-Kapalı konuşmuyorum, apaçık bir şeyden bahsediyorum!
Mareşal Türklüğün istiklal ve hürriyetini benimseyen millî cepheyi temsil eden,
hürmet ve sevgi kazanmış bir şahsiyettir; (Elimle Zekeriya Sertel'i göstererek)
Zekeriya Sertel ve grubu ise, Garplıların anladığı mânada insan hak ve
hürriyetini kabul etmiyenler gibi düşündüğü intibaını veren, milletin sevmediği
kimseler. Kenan Öner, “Bu suali niçin soruyorsunuz? Biz sizin hüviyetinizi dahi
bilmiyoruz!” Ben hüviyet kartımı çıkarmak için bir hareket yapınca, “Hayır,
sizden şüphe ediyoruz demek istemedim..” deyince ben de: “Hukuk Fakültesi öğrencilerinden Bekir Berk... Buraya biraz önce anlattığım
şekilde bu işin ruhunu öğrenmeye geldim.” dedim ve yürüdüm.
Hamdi Arpak yolumu kesip Mareşal'i göstererek, “O büyük bir
insan midir?” dedi. Ben “Pek tabii,” diye cevap verdim. O zaman “İşte hepimiz
de, onun şahsiyetiyle birleştik,” dedi. “Öyle mi, pek güzel, size teşekkür
ederim!” deyip salonu terk ettim.
Şimdi Mareşal'e soruyorum :
- Türk vatandaşlarının haklarını korumak için Tevfik Rüştü,
Cami Baykurt ve Zekeriya Sertel'den başka kimse kalmadı mı ki, onlarla birleştiniz?
İnsan haklarını korumak için, vicdan, söz hürriyetini bile kabul etmiyenlerle
anlaşan kimsenin, bindiği dalı kestiğinde kim müttefik değildir?
Mareşal, dikkat!...... Size bulaşacak kızıl leke, şanlı
üniformanızı süsleyen şehit kanı kırmızısını öldürür!
Büyük Doğu mecmuası
22 Ekim 1946