Bu Davadan Vazgeçilmez İçinizde Vazgeçecek Yok Ümid Ediyorum
Aziz, sıddık, vefadar ve şefkatli kardeşlerim!
İki gündür hem
başımda, hem a'sabımda tesirli bir nezle ağrısı var. Böyle hallerde bir derece
dostlarla görüşmekten teselli ve ünsiyet almağa ihtiyacım içinde acib tecrid ve
yalnızlık vahşeti beni sıktı. Böyle bir nevi şekva kalbe geldi:
"Neden bu tazib oluyor, hizmetimize faidesi nedir?"
Birden bu sabah kalbe ihtar edildi ki:
Siz bu
şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "Altun mu, bakır
mı?" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin
hisseleri ve desiseleri var mı yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sırf
hak ve hakikat namına olan hizmetinize pekçok lüzumu vardı ki; kader-i İlahî ve
inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor.
Çünki
böyle meydan-ı imtihanda inatçı ve bahaneci insafsız muarızların karşısında
teşhir edilmesinden herkes anladı ki: Hiçbir hile, hiçbir enaniyet, hiçbir
garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat karışmayarak, tam hâlis, hak ve
hakikattan geliyor.
Eğer perde
altında kalsaydı, çok manalar verilebilirdi. Daha avam-ı ehl-i iman itimad
etmezdi. "Belki bizi kandırırlar" der ve havas kısmı dahi vesvese
ederdi.
Belki bazı
ehl-i makamat gibi kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapıyorlar
diye daha tam kanaat etmezlerdi.
Şimdi
imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz
bir, kârınız bindir inşâallah.
Said Nursî
Şualar – 522
İ'lem Eyyühel-Aziz!
Hiçbir
insanın Cenab-ı Hakk'a karşı hakk-ı itirazı yoktur ve şekva ve şikayete de
haddi yoktur. Çünki şikayet eden ferdin hilaf-ı hevesini iktiza eden nizam-ı
âlemde binlerce hikmet vardır.
O ferdi
irza etmekte, o bin hikmetin iğdabı vardır. Bir ferdi razı etmek için, bin
hikmet feda edilemez.
ﻭَ ﻟَﻮِ ﺍﺗَّﺒَﻊَ ﺍﻟْﺤَﻖُّ ﺍَﻫْﻮَٓﺍﺀَﻫُﻢْ
ﻟَﻔَﺴَﺪَﺕِ ﺍﻟﺴَّﻤٰﻮَﺍﺕُ ﻭَ ﺍﻟْﺎَﺭْﺽُ
Eğer her
ferdin keyfine göre hareket edilirse, dünyanın nizam ve intizamı fesada gider.
Ey
müteşekki! Sen nesin? Neye binaen itiraz ediyorsun? Cüz'î hevesini külliyat-ı
kâinata mühendis mi yapıyorsun?
Kokmuş
olan zevkini nimetlerin derecelerine mikyas ve mizan mı yapıyorsun?
Ne
biliyorsun ki, zannettiğin nimet nıkmet olmasın.
Senin ne
kıymetin var ki, sineğin kanadına müvazi olmayan hevesini tatmin ve teskin
için, felek çarklarıyla hareketten teskin edilsin!..
Mesnevi-i Nuriye –
192
ﺍَﺣْﺴَﻦَ ﻛُﻞَّ ﺷَﻲْﺀٍ ﺧَﻠَﻘَﻪُ
âyetinin bir sırrını
izah eder. Şöyle ki:
Herşeyde,
hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır.
Evet
kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir.
Veya
neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.
Bir kısım
hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında
gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.
Ezcümle:
Bahar mevsiminde
fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında nihayetsiz güzel çiçek ve
muntazam nebatatın tebessümleri saklanmış ve güz mevsiminin haşin tahribatı,
hazîn firak perdeleri arkasında tecelliyat-ı celaliye-i Sübhaniyenin mazharı
olan kış hâdiselerinin tazyikinden ve tazibinden muhafaza etmek için nazdar
çiçeklerin dostları olan nâzenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle
beraber, o kış perdesi altında nâzenin taze güzel bir bahara yer ihzar
etmektir.
Fırtına,
zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî
çiçeklerin inkişafı vardır.
Tohumlar
gibi neşv ü nemasız kalan birçok istidad çekirdekleri, zahirî çirkin görünen
hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir.
Güya umum
inkılablar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur.
Fakat
insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan zahire bakıp çirkinlikle
hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek
şer olduğuna hükmeder. Halbuki eşyanın insana aid gayesi bir ise, Sâni'inin
esmasına aid binlerdir.
Meselâ: Kudret-i
Fâtıranın büyük mu'cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, manasız
telakki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar.
Meselâ: Atmaca kuşu
serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kuşunun
istidadı, o taslit ile inkişaf eder.
Meselâ: Kar'ı, pek
bâridane ve tatsız telakki ederler. Halbuki o bârid, tatsız perdesi altında o
kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif
edilmez.
Sözler – 231
Fırtına,
zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî
çiçeklerin inkişafı vardır.
Tohumlar
gibi neşv ü nemasız kalan birçok istidad çekirdekleri, zahirî çirkin görünen
hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir.
Güya umum
inkılablar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur.
Sözler – 231
Madem onun
rububiyetine razıyız, o rububiyeti noktasında verdiği şeye rıza lâzım.
Kaza ve
kaderine itirazı işmam eder bir tarzda "Ah! Of!" edip şekva etmek; bir
nevi kaderi tenkiddir, rahîmiyetini ittihamdır.
Lemalar – 12
Madem hakikat budur
ve madem şimdiye kadar Risale-i Nur'un hizmetinde
inayet-i Rabbaniyenin tecellisini inkâr edilmeyecek derecede gördük; herbirimiz
cüz'î ve küllî bunu hissetmişiz ve madem şimdi siyasetin ve dünyanın çok
cereyanlarının birbirine karşı tahşidatı oluyor ve madem
elimizden kazaya rıza ve kadere teslim ve hizmet-i imaniye ve Kur'aniye ve
Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî teselliden başka bir şey gelmiyor; elbette bize en elzem iş, telaş etmemek ve me'yus olmamak ve birbirinin
kuvve-i maneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti
karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe
görüp ehemmiyet vermemektir.
Bu dünya hayatı,
hususan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa
ne gelse gelsin, hoş görmeli.
Şualar – 336
Güya umum
inkılablar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur.
Sözler – 231
Siz bu
şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "Altun mu, bakır
mı?" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin
hisseleri ve desiseleri var mı yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sırf
hak ve hakikat namına olan hizmetinize pekçok lüzumu vardı ki; kader-i İlahî ve
inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor.
Şualar – 522
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sair yerlere
nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatini çeken, elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak
meyli olacak.
Fakat onun
zahirî sebebi olan Risale-i Nur'un o zahmet çekenlere kazandırdığı iman-ı
tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hâtime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam
kadar a'mal-i sâliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki
neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır.
Onun için,
pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasarattır.
Şualar – 316
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Eski zamanda bir
şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telaş edip
onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zât, hükûmete demiş: "Benim yalnız bir
buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz."
O zât bir yerde çadır
kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: "Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve
emrimi kabul etse, Cennet'e gidecek." Çadıra birer birer çağırdı.
Gizli bir
koyun kesti; güya has bir müridini kesti, Cennet'e gönderdi.
O kanı
gören binler müridler daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar.
Yalnız bir
adam dedi: "Başım feda olsun." Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi
gitti, başkalar dağıldılar.
O zât
hükûmet adamlarına dedi: "İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu
gördünüz."
Cenab-ı Hakk'a
yüzbinler şükürler olsun ki; Risale-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde,
şakirdlerinden yalnız bir buçuk kaybetti. O eski şeyhin aksine olarak Isparta
ve civar kahramanlarının himmetiyle o zayi' olan bir buçuk adam yerine onbin
ilâve oldu.
İnşâallah,
bu imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları
kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek.
Şualar – 319
"Milyonlar
kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda
olsun" ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz.
Bu davadan
vazgeçilmez.
İçinizde
vazgeçecek yok ümid ediyorum.
Madem
şimdiye kadar sabrettiniz, "Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi"
diye tahammül ve sabrediniz.
Şualar - 339
Madem hakikat budur.
Telaşsız ve ihtiyat içinde kemal-i sabır ve şükürle,
hakkımızda cereyan eden kaza ve kader-i İlahî ve bizi himaye eden inayet-i
İlahiyeye karşı teslim ve tevekkülle ve buradaki kardeşlerimizle de hâlisane ve
tesellikârane ve samimane ve mütesanidane hakikî bir ülfet ve muhabbet ve
sohbetle ramazan-ı şerifte hayrı birden bine çıkan evradlarımızla meşgul olup
ilmî derslerimizle bu cüz'î, geçici sıkıntılara ehemmiyet vermemeğe çalışmak
büyük bir bahtiyarlıktır.
Ve Nur'un pek
ehemmiyetli bu imtihanındaki tesirli dersleri ve muarızlara kendini
okutturması, ehemmiyetli bir fütuhat-ı Nuriyedir.
Şualar – 508
Ey Nurcular!
Allah'ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secdeden başlarınızı
kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta
esirgemeyen Rabb-i Rahîm'e, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i
şükrü eda ediniz.
Ve
bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle akl-ı maaşı sarsan hâdiseler
karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nur'un kudsî kerameti ve imdadını
müşahede ediniz.
Dünya
fânidir, binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında,
hiç-ender-hiç mesabesindedir. Fakat fâni olmakla beraber, bâki hayatın bâki
meyvelerini verecek bir mezraasıdır.
Fırtınaların
şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın.
Bu mübarek
mezraaya en mübarek ve nuranî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını
ekiniz. Zira "Eken biçer", atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.
Ey
Nurcular! Sizin hakikî vazifeniz, dünyaya bakmak değildir. Farz-ı muhal olarak
dünyaya da bakılsa, bakınız ve görünüz ve zuhuru muhtemel dehşetli yangınlar
sebebiyle ve o yüzden karşılaşmanız ihtimali bulunan tehlikeler dolayısıyla
kat'iyyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz.
Çalışınız,
çalışınız, çalışınız ve kat'iyyen inanınız ki; Nur'un şefaatı, Nur'un duası,
Nur'un himmeti sizleri kurtaracaktır.
İşte bu davanın
şahidi Emirdağ'lı Nurcuların dehşetli ateşten zararsız kurtulmalarıdır.
Şimdiden umumunuza müjdeler olsun.
Emirdağ-1 – 135
Fırtınaların
şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın.
Bu mübarek
mezraaya en mübarek ve nuranî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını
ekiniz. Zira "Eken biçer", atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.
Emirdağ-1 – 135
İmanî hizmetinizde kazandığınız
ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve
muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım.
Şimdiye kadar, Risale-i Nur
şakirdleri gibi çok kudsî hizmette çok az zahmet çekenler olmamış. Evet, Cennet
ucuz değil. İki hayatı imha eden küfr-ü mutlaktan kurtarmak, bu zamanda pek çok
ehemmiyetlidir. Bir parça meşakkat olsa da, şevk ve şükür ve sabırla
karşılamalı.
Madem bizi çalıştıran Hâlıkımız
Rahîm ve Hakîm'dir; başa gelen herşeyi rıza ile, sevinç ile, rahmetine,
hikmetine itimad ile karşılamalıyız.
Tarihçe-i Hayat – 426
Aziz kardeşlerim!
Bu eski ve yeni iki Medrese-i Yusufiyedeki şiddetli imtihanda sarsılmayan ve dersinden vazgeçmeyen ve yakıcı
çorbadan ağızları yandığı halde talebeliğini bırakmayan ve bu kadar tehacüme
karşı kuvve-i maneviyesi kırılmayan zâtları ehl-i hakikat ve nesl-i âti
alkışlayacakları gibi, melaike ve ruhanîler dahi alkışlıyorlar diye kanaatım
var.
Fakat içinizde hastalıklı ve nazik
ve fakirler bulunmasıyla, maddî sıkıntı ziyadedir.
Ve buna karşı da herbiriniz
herbirisine birer tesellici ve ahlâkta ve sabırda birer numune-i imtisal ve
tesanüd ve taltifte birer şefkatli kardeş ve ders müzakeresinde birer zeki
muhatab ve mücîb ve güzel seciyelerin in'ikasında birer âyine olmanız, o maddî
sıkıntıları hiçe indirir diye düşünüp ruhumdan ziyade sevdiğim sizler hakkında
teselli buluyorum.
Tarihçe-i Hayat – 428
Madem biz böyle sarsılmaz ve en
büyük ve en ehemmiyetli ve fiat takdir edilmez derecede kıymetdar ve bütün
dünyası ve canı ve cananı pahasına verilse yine ucuz düşen bir hakikatın
uğrunda ve yolunda çalışıyoruz; elbette bütün musibetlere ve sıkıntılara,
düşmanlara kemal-i metanetle mukabele etmemiz gerektir.
Tarihçe-i Hayat – 434
Madem biz kadere teslim olup, bu
sıkıntıları
ﺧَﻴْﺮُ
ﺍﻟْﺎُﻣُﻮﺭِ ﺍَﺣْﻤَﺰُﻫَﺎ
sırrıyla ziyade sevab kazanmak
cihetiyle manevî bir nimet biliyoruz; madem geçici, dünyevî musibetlerin
sonları ekseriyetle ferahlı ve hayırlı oluyor; ve madem hakkalyakîn derecesinde
yakînî bir kat'î kanaatımız var ki:
Biz öyle bir hakikata hayatımızı
vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye
gibi şirindir.
Elbette biz bu sıkıntılı haller ile
müftehirane, müteşekkirane bir mücahede-i maneviye yapıyoruz diye şekva etmemek
lâzımdır.
Şualar – 312
Evet insaniyetin
yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık
ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla ve fakr u zaruret-i
maişet ziyadeleşmesiyle o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın
ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen ehl-i dalalet nazar-ı dikkati
şu hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; edna bir
hâcat-ı hayatiyeyi, büyük bir mes'ele-i diniyeye tercih ettiriyor.
Bu acib
asrın bu acib hastalığına ve dehşetli marazına karşı Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın
tiryakmisal ilâçlarının naşiri olan Risale-i Nur dayanabilir; ve onun metin,
sarsılmaz, sebatkâr, hâlis, sadık, fedakâr şakirdleri mukavemet ederler.
Öyle ise,
her şeyden evvel onun dairesine girmeli.
Sadakatla,
tam metanet ve ciddî ihlas ve tam itimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib
hastalığın tesirinden kurtulsun.
Kastamonu – 105
Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirdlerinden -kalben ve
ruhen ve fikren- daha az sıkıntı çeken yoktur.
Çünki kalb
ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler.
Maddî zahmetler ise,
Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevablı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i
imaniyenin başka bir mecrada inkişafına vesile olmasını bilerek şükür ve
sabırla karşılıyorlar.
İman-ı
tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle isbat ediyorlar.
Evet
"Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler." deyip, metinane bu fâni
zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar.
Cenab-ı
Erhamürrâhimîn onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ve saadet
yapsın ve onları da Cennetü'l-Firdevs'te saadet-i ebediyeye mazhar eylesin,
âmîn!
Said Nursî
Şualar – 295
Sadakatla,
tam metanet ve ciddî ihlas ve tam itimad ile ona yapışmak lâzım ki; o acib
hastalığın tesirinden kurtulsun.
Kastamonu – 105
Bugünlerde herkes sıkıntıdan şekva ediyor. Âdeta manevî
havanın bozukluğundan, maddî ve umumî bir sıkıntı hastalığını vermiş. Hattâ
bana da bir gün sirayet etti.
Bizim her derdimize ilâç olan Risale-i Nur ile meşgul
olanlarda, o sıkıntı hastalığı ya yok veya pek azdır.
Kastamonu – 249
Nurlarla ya okumak veya okutmak veya
yazmak suretindeki meşguliyet; tecrübelerle kalbe ferah, ruha rahat, rızka
bereket, vücuda sıhhat veriyor.
Şualar - 486
Cereyan etmekte olan hâdisatın muhtemel menfî tesirlerinden kalb ve ruhlarımızı âzade bulundurmak; ve bir şey
meydana geldikten sonra daima kader cihetini düşünerek hikmetli
ve güzel taraflarını görmek ve zahirî ruha dokunan kaba, şer, musibet
cihetlerine fazla nazarı dolaştırmamak -Risale-i
Nur'dan aldığımız derslere binaen- lâzımdır.
Hizmet Rehberi – 238
İmanî hizmetinizde kazandığınız
ebedî sevablar ve ruhî ve kalbî faziletler ve sevinçler, şimdiki geçici ve
muvakkat gamları ve sıkıntıları hiçe indirir kanaatındayım.
Tarihçe-i Hayat - 426
Çok tecrübelerle ve bilhâssa bu sıkı ve sıkıntılı hapiste
kat'î kanaatım gelmiş ki: Risale-i Nur ile kıraaten ve
kitabeten iştigal, sıkıntıyı çok hafifleştirir, ferah verir.
Meşgul olmadığım zaman o musibet
tezauf edip lüzumsuz şeylerle beni müteessir eder.
Bazı esbaba binaen, ben en ziyade Hüsrev'i ve Hâfız Ali,
Tahirî'yi sıkıntıda tahmin ettiğim halde, en ziyade
temkin ve teslim ve rahat-ı kalb, onlarda ve beraberlerinde bulunanlarda
görüyordum. "Acaba neden?" der idim. Şimdi anladım ki; onlar hakikî vazifelerini yapıyorlar, malayani şeylerle
iştigal etmediklerinden ve kaza ve kaderin vazifelerine karışmadıklarından ve
enaniyetten gelen hodfüruşluk ve tenkid ve telaş etmediklerinden, temkinleriyle
ve metanet ve itminan-ı kalbleriyle Risale-i Nur şakirdlerinin yüzlerini ak
ettiler, zındıkaya karşı Risale-i Nur'un manevî kuvvetini gösterdiler.
Cenab-ı Hak, onlardaki nihayet tevazu ve mahviyette tam
izzet ve kahramanlık seciyesini umum kardeşlerimize teşmil ettirsin, âmîn!
Şualar – 318
"Milyonlar
kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda
olsun" ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz.
Bu davadan
vazgeçilmez.
İçinizde
vazgeçecek yok ümid ediyorum.
Şualar - 339