Risale-i Nur'da Mübarek Geceler Leyali-i Aşere
Evvelâ:
Emirdağ-1 – 262
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Bütün ruh ve kalb ve aklımla sizin leyali-i aşerenizi tebrik ederiz.
Bizim
şirket-i maneviyemize büyük kazançları edeceklerini rahmet-i İlahiyeden niyaz
ederiz.
Şualar – 307
ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ
ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ
ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvelen: Geçen leyâli-i aşerenizi ve gelen îydinizi ruh u canımızla tebrik ve o çok mübarek gecelerdeki
a’mal-i sâlihanızın ve duanızın makbuliyetini Rahmet-i İlâhiyeden niyaz
ediyoruz.
Bu
on gece Kur’ân-ı Azimüşşan’ın
ﻭَﺍﻟْﻔَﺠْﺮِ ﴿﴾ ﻭَﻟَﻴَﺎﻝٍ ﻋَﺸْﺮٍ ﴿﴾
kasemi
ile, onlara verdiği ehemmiyete binâen o geceler Leyle-i Kadir ve Beraet ve
Mi’rac nev’inde büyük kıymetleri var.
Çünkü
Hac sırrıyla bütün âlem-i İslâm namına her taraftan gelen binler hacıların bütün
kâinatla alâkadarâne bir tarzda makbul hasenatlarına ve ümmet-i Muhammediye
Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında ettikleri duâlarına, o gecelerde a’mâl-i sâliha
ile meşgul olan mü’minler hissedâr oluyorlar.
İnşâallah
Nur şâkirdleri o büyük kazanca mazhardırlar.
Hatta
diyebiliriz ki, talebe-i ulûm-u diniye hakkında ehl-i hakikat tarafından
denilmiş ki, uykuları da ibadet sayılır.
Elbette
böyle ağır şerâit içinde gayet ciddiyet ve tam gayret ile ulûmun en yüksek derecesindeki îmân ve
Kur’ân hakikatlerinin dersinde
en mükemmel talebelik vazifesini yapan Nurcular, bu leyâli-i aşerede uykuda
dahi nurlarına tam mazhardırlar.
ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Umumunuza birer birer
selâm ve selâmet ve dâreynde saadetlerinize duâ eden kardeşiniz,
Said Nursî
(Gayr-i Münteşir
Emirdağ-1 Mektuplarından)
(Dua etmek, Cenab-ı Hak’tan istemek azîm bir ubudiyettir. Bu ibadet için vesileler ve vakitler var;)
İnsan ise dünyaya gelişinde herşeyi öğrenmeye muhtaç ve
hayat kanunlarına cahil, hattâ yirmi senede tamamen şerait-i hayatı
öğrenemiyor. Belki âhir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet âciz ve zaîf
bir surette dünyaya gönderilip bir-iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. Onbeş
senede ancak zarar ve menfaatı farkeder. Hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle,
ancak menfaatlarını celb ve zararlardan sakınabilir. Demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi; taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir.
Yani: "Kimin merhametiyle böyle hakîmane idare
olunuyorum? Kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? Nasıl birisinin
lütuflarıyla böyle nâzeninane besleniyorum ve idare ediliyorum?"
bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişemediği
hâcatına dair Kàdıyü'l-Hâcat'a lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek
ve dua etmektir. Yani aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı a'lâ-yı ubudiyete
uçmaktır.
Demek insan bu âleme ilim ve dua
vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidad itibariyle
herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve
ruhu; marifetullahtır ve onun üssü'l-esası da iman-ı billahtır.
Hem insan, nihayetsiz acziyle nihayetsiz beliyyata maruz
ve hadsiz a'danın hücumuna mübtela ve nihayetsiz fakrıyla beraber nihayetsiz
hâcata giriftar ve nihayetsiz metalibe muhtaç olduğundan, vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan sonra
"dua"dır. Dua ise, esas-ı ubudiyettir.
Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir meramını, bir
arzusunu elde etmek için, ya ağlar, ya ister. Yani ya fiilî, ya kavlî lisan-ı
acziyle bir dua eder. Maksuduna muvaffak olur. Öyle de: İnsan bütün zîhayat
âlemi içinde nazik, nâzenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmanürrahîm'in dergâhında; ya zaaf ve acziyle ağlamak veya
fakr ve ihtiyacıyla dua etmek gerektir. Tâ ki, makasıdı ona musahhar olsun veya
teshirin şükrünü eda etsin.
Sözler – 316
Demek insan bu âleme ilim ve dua
vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir.
Sözler – 316
İman duayı bir vesile-i kat'iyye
olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye, onu şiddetle istediği gibi; Cenab-ı
Hak dahi "Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?" mealinde
ﻗُﻞْ ﻣَﺎ ﻳَﻌْﺒَﺆُﺍ ﺑِﻜُﻢْ ﺭَﺑِّﻰ ﻟَﻮْﻟﺎَ ﺩُﻋَٓﺎﺅُﻛُﻢْ
ferman ediyor.
Sözler – 317
..vazife-i asliye-i fıtriyesi, imandan
sonra "dua"dır.
Dua ise, esas-ı ubudiyettir.
Sözler – 316
Mü'minin mü'mine en iyi duası nasıl olmalıdır?
Elcevab: Esbab-ı kabul dairesinde olmalı.
Çünki
bazı şerait dâhilinde dua makbul olur.
Şerait-i
kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir.
Ezcümle: Dua
edileceği vakit, istiğfar ile manevî temizlenmeli, sonra makbul bir dua olan
salavat-ı şerifeyi şefaatçi gibi zikretmeli ve âhirde yine salavat getirmeli.
Çünki iki makbul duanın ortasında bir dua makbul olur.
Hem
ﺑِﻈَﻬْﺮِ ﺍﻟْﻐَﻴْﺐِ
yani
"gıyaben ona dua etmek"; hem hadîste ve Kur'anda gelen me'sur
dualarla dua etmek. Meselâ:
ﺍَﻟﻠّٰﻬُﻢَّ ﺍِﻧِّﻰ ﺍَﺳْﺌَﻠُﻚَ ﺍﻟْﻌَﻔْﻮَ
ﻭَ ﺍﻟْﻌَﺎﻓِﻴَﺔَ ﻟِﻰ ﻭَ ﻟَﻪُ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪِّﻳﻦِ ﻭَ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﻭَ ﺍﻟْﺎٰﺧِﺮَﺓِ
ﺭَﺑَّﻨَٓﺎ ﺍٰﺗِﻨَﺎ ﻓِﻰ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺣَﺴَﻨَﺔً
ﻭَﻓِﻰ ﺍﻟْﺎٰﺧِﺮَﺓِ ﺣَﺴَﻨَﺔً ﻭَ ﻗِﻨَﺎ ﻋَﺬَﺍﺏَ ﺍﻟﻨَّﺎﺭِ
gibi câmi'
dualarla dua etmek; hem hulus ve huşu' ve huzur-u kalb ile dua etmek; hem
namazın sonunda, bilhâssa sabah namazından sonra; hem mevâki'-i mübarekede,
hususan mescidlerde; hem Cum'ada, hususan saat-i icabede; hem şuhur-u selâsede,
hususan leyali-i meşhurede; hem ramazanda,
hususan leyle-i kadirde dua etmek kabule karin olması rahmet-i İlahiyeden
kaviyyen me'muldür.
Mektubat – 279
Eğer talebe ise; her
sabah mütemadiyen ismiyle, bazan hayaliyle dahi yanımda hazır olur, hissedar
olur.
Eğer kardeş ise,
birkaç defa hususî ismiyle ve suretiyle dua ve kazancımda hazır olup hissedar
olur. Sonra umum ihvanlar içinde dâhil olup, rahmet-i İlahiyeye teslim ediyorum
ki, dua vaktinde "ihvetî ve ihvanî" dediğim vakit onlar içinde
bulunur. Ben bilmezsem, rahmet-i İlahiye onları biliyor ve görüyor.
Eğer dost ise ve
feraizi kılar ve kebairi terkederse, umumiyet-i ihvan itibariyle duamda
dâhildir.
Bu üç
tabaka dahi, beni manevî dua ve kazançlarında dâhil etmek şarttır.
Mektubat – 345
Evet Güneş varken
mumların ışığı altına girmeye ihtiyaç yok. Madem Güneşi gösteriyorum, benden
mum ışığı -bâhusus bende bulunmazsa- istemek manasızdır, lüzumsuzdur.
Belki
onların bana dua ile, manevî yardım ile,
hattâ
himmet ile muavenet etmeleri lâzımdır.
Ve ben
onlardan istimdad etmem ve meded istemem, benim hakkımdır.
Onlar,
Nurlardan aldıkları feyze kanaat etmek, onların üstünde haktır.
ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ
ﻟﺎَ ﻋِﻠْﻢَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻟﺎَّ ﻣَﺎ ﻋَﻠَّﻤْﺘَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﻠِﻴﻢُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ
ﺍَﻟﻠّٰﻬُﻢَّ
ﺻَﻞِّ ﻋَﻠٰﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺻَﻠﺎَﺓً ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻟَﻚَ ﺭِﺿَٓﺎﺀً ﻭَ ﻟِﺤَﻘِّﻪِ ﺍَﺩَٓﺍﺀً
ﻭَ ﻋَﻠٰٓﻰ ﺍٰﻟِﻪِ ﻭَ ﺻَﺤْﺒِﻪِ ﻭَ ﺳَﻠِّﻢْ
Mektubat - 358
ﺑِﺎﺳْﻤِﻪِ ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻪُ ﻭَﺍِﻥْ ﻣِﻦْ ﺷَﻲْﺀٍ
ﺍِﻟﺎَّ ﻳُﺴَﺒِّﺢُ ﺑِﺤَﻤْﺪِﻩِ
ﺍَﻟﺴَّﻠﺎَﻡُ ﻋَﻠَﻴْﻜُﻢْ ﻭَ ﺭَﺣْﻤَﺔُ ﺍﻟﻠّٰﻪِ ﻭَ ﺑَﺮَﻛَﺎﺗُﻪُ ﺍَﺑَﺪًﺍ ﺩَﺍﺋِﻤًﺎ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Âlem-i İslâm'da
Leyle-i Kadir telakki edilen bu Ramazan-ı Şerifin yirmiyedinci gecesinde bir
nevi tesemmüm ile şiddetli bir mide hastalığı içinde sinirlerimi ve vicdan ve
kalbimi istila eder gibi bir diğer dehşetli hastalık hissettim. Bu maddî ve
manevî iki dehşetli hastalık içerisinde şefkat hissi ile bütün zîhayatların
elemleri hatıra geldi. Şahsî hastalığımdan daha ziyade elîm bir halet-i
ruhiyeyi hissettim. Bununla beraber seksen küsur seneye varan ömrümün sonunda
seksen sene manevî bir ibadeti kazandıran en son Leyle-i Kadre lâyık
çalışamıyacağım diye, sâbık iki dehşetli hastalıktan daha şiddetli hazîn bir
me'yusiyet içinde a'saba gelen ve nefs-i emmarenin vazifesini gören bir elîm
his beni ezdiği aynı zamanda Âyet-i Hasbiyenin bir sırrı imdadıma yetişti. Bu
üç hastalığı izale edip Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, hilaf-ı me'mul
bir tarzda dayandım. Bu üç hastalığıma da böyle üç merhem sürüldü:
Maddî hastalığın
-Hastalar Risalesi'nde isbat edildiği gibi- bir saat hastalık, sâbir ve
mütevekkil insanlara, hiç olmazsa on saat ibadet ve Leyle-i Kadir'de ise daha
ziyade ibadet hükmüne geçtiği gibi; benim de bu Leyle-i Kadir'deki hastalığım,
iktidarsızlığımla yapamadığım Leyle-i Kadir'deki hizmetin yerine geçmesi ile,
tam şifa verici bir merhem oldu. Ve bütün zîhayatın hastalık ve elemlerinden
şefkat sırrıyla bana gelen teellüm marazını birden rahîmiyet-i İlahiyenin
tecellisiyle yani mahlukları yaratanın şefkat ve rahîmiyeti ve rahmeti tam kâfi
olmasından onların elemlerini, onlar için bir nevi lezzete veya mükâfata
çevirdiğinden, o rahmet-i İlahiyeden daha ileri şefkati sürmek manasız ve
haksız olduğundan ve şefkatten gelen elemi, bir manevî sürura ve lezzete
çevirdi. Yalnız merhem değil, belki şifa da verdi.
Ve en son ömrümde
en ziyade kıymetdar manevî bir hazineyi kaybetmekteki manevî eleme karşı,
Nur'un has şakirdlerinin her birisi şirket-i maneviye sırrıyla umum namına dahi dua ile ve amel-i sâlih ile çalıştıklarından hem El-Hüccetü'z-Zehra'da, hem Nur Anahtarı'nda izah edilen teşehhüdde ve Fatiha'da bütün mevcudat ve zîhayat cemaatinin dualarına ve tevhiddeki davalarına iştirak suretiyle, hususan toprak, hava, su ve nur unsurları birer dil olmasıyla topraktan çıkan bütün hayat hediyeleri ve sudan mübarekât ve tebrikât ve havadan şükür ve ibadetin temessülleri ve Nur unsurundan maddî ve manevî tayyibatlar, güzellikler tarzında, teşehhüdde ve Fatiha'da kâinattaki bütün nimetlerden gelen şükürler ve hamdler ve bütün mahlukatın hususan zîhayatların küllî ibadetleri ve bütün istianeleri ve doğru yolda giden bütün ehl-i hakikata ve ehl-i imanın yolundan gidenlere manevî refakat etmekle onların dualarına ve davalarına tasdik suretinde âmînlerle iştirak ederek, âmîn demekle hissedar olmanın küllî sırrı o gece imdadıma geldi.
Gayet hasta,
zayıf, me'yus bir halde cüz'î bir hizmet edememekteki manevî elîm hastalığıma
öyle bir tiryak oldu ki; ben hakikaten en sağlam hallerimde ve en genç
zamanlarımda, en zevkli ve lezzetli evradımda bulamadığım bir manevî süruru
hissettim. Ve hadsiz şükür edip, o dehşetli hastalığıma razı oldum. "Elhamdülillahi biadedi âşirati dekaik-ı şehr-i Ramazane
fî külli zaman" dedim.
ﺍَﻟْﺒَﺎﻗِﻰ ﻫُﻮَ ﺍﻟْﺒَﺎﻗِﻰ
Kardeşiniz
Said
Emirdağ-2 – 189
Belki
onların bana dua ile, manevî yardım ile, hattâ himmet ile muavenet etmeleri
lâzımdır.
Mektubat - 358
"Yâ
Rab! Bizi ebedî haps-i
münferidden kurtarıp bâki ve sermedî bir âlemin saadetine nâil edecek bir
hakaik hazinesinin anahtarını Risale-i Nur gibi nazirsiz bir eseriyle bahşeden
sevgili ve müşfik Üstadımızı, zalimlerin ve
düşmanların sû'-i kasdlarından muhafaza eyle, Kur'an ve
iman hizmetinde daima muvaffak eyle. Ona
sıhhat ve âfiyetler, uzun ömürler ihsan eyle!"
Tarihçe-i Hayat –
642
Ya Rabbi bi-hakkı ismike'l-azîm ve bi-hakkı Kur'ani'l-Hakîm ve bi-hakkı Habibike'l-Ekrem Derya-yı Nur'un başkumandanı olan Üstadımı razı olduğun amel üzerine sabit ve razı olacağı amelini teshil ve müyesser kıl, âmîn bi-hürmeti Seyyidi'l-Mürselîn.
Barla – 245
"Ya
Rab!
Sen
üstadımızdan hoşnud olacağı tarzda razı ol!"
Barla – 178
"Ya
Rab,
üstadım
Said Nursî Hazretlerinden razı ol, dâreynde muradlarını hasıl kıl!"
Barla – 216
Âb-ı rûy-i
Habib-i Ekrem için
Kerbelâ'da revan
olan dem için
Şeb-i firkatte
ağlayan göz için
Râh-ı aşkında
sürünen yüz için
Risale-i
Nur'a ve Üstada ve İslâm'a zafer ver ya Rabbî!. Âmîn!
Emirdağ-1 – 85
"Yâ
Rabbi! Üstadımızı
muhafaza eyle! Dinimize, Üstadımıza, Risale-i
Nur'a düşmanlık edenleri kahreyle!"
Hanımlar Rehberi -
131
Yâ Rab, şu Kitab-ı Mübin'in infaz-ı ahkâmını teshil
ve teysir ve dellâl-ı Kur'anı da âmâl ve
makasıdında muvaffak ve cemi' ihvanımla beraber bu kemter kulunu da, hulûl-i
ecelime değin, Kitab-ı Mübin'e hâdim buyur
Barla - 181
İlahî
ya Rab! Sen Risale-i Nur'u ve
Risale-i Nur Müellifi Üstadımız Said Nursî'yi ve
Risale-i Nur talebe ve şakirdlerini ve mensublarını, mahfaza-i hıfzında ve
kal'a-i İlahiyen içinde muhafaza ve emîn eyle.. âmîn! Ve hizmet-i Kur'an ve
imanda sabit ve daim eyle.. âmîn!
Ve bu kudsî
hizmetlerinde, muvaffakıyetlerle yardım ve muavenetler ihsan eyle.. âmîn!
Ve Kur'an-ı
Mu'cizü'l-Beyan-ı Azîmüşşan'ın sırr-ı a'zamına, marifetullah, muhabbetullah ve
muhabbet-i Resulullah sırr-ı kudsîsine ve "Hasbünallahü ve
ni'melvekil" sırr-ı uzmasına ve rızaullah ve rü'yet-i cemalullah lütf ve
ihsanına mazhar eyle, Ya Rabbe'l-Âlemîn!..
ﻭَ ﺻَﻠَّﻰ ﺍﻟﻠّٰﻪُ ﻋَﻠٰﻰ ﺳَﻴِّﺪِﻧَﺎ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ
ﻭَ ﻋَﻠٰﻰ ﺍٰﻟِﻪِ ﻭَ ﺍَﺻْﺤَﺎﺑِﻪِ ﻭَ ﺍَﻫْﻞِ ﺑَﻴْﺘِﻪِ ﺍَﺟْﻤَﻌِﻴﻦَ ﺍﻟﻄَّﻴِّﺒِﻴﻦَ ﺍﻟﻄَّﺎﻫِﺮِﻳﻦَ
ﺍٰﻣِﻴﻦَ ﺍٰﻣِﻴﻦَ ﺑِﺤُﺮْﻣَﺔِ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ ﻭَ ﺍﻟْﺤَﻤْﺪُ ﻟِﻠّٰﻪِ ﺭَﺏِّ ﺍﻟْﻌَﺎﻟَﻤِﻴﻦَ
Barla – 366