Güya Tek Bir Kur'anda Binler Kur'an Var
Maddî ve manevî her şeyde
yardımın ve içtimaın büyük kuvvet ve tesiri vardır. Evet in'ikas sırrıyla, üç
şeyin hüsnü içtima ederse, beş olur. Beş içtima ederse, on olur. On içtima
ederse, kırk olur. Çünki herşeyde bir nevi in'ikas ve bir nevi temessül vardır.
Nasılki birbirine mukabil tutulan iki âyinede çok âyineler görünüyor; kezalik iki-üç nükte veya iki-üç hüsün içtima ettikleri zaman pekçok nükteler, pekçok hüsünler tevellüd eder. Bu sırra binaendir ki, her hüsün sahibinin ve herbir sahib-i kemalin emsaliyle içtima etmeye fıtrî bir meyli vardır ki, içtimaları zamanında hüsünleri, kemalleri bir iken iki olur.
İşarat-ül İ'caz – 39Bir şeyin hüsün ve cemali, o şeyin mecmuunda görünür.
Cüz'lere ayrıldığı vakit,
mecmuunda görünen hüsün ve cemal, parçalarında görünmez.
O şeyin umumunda tezahür eden
nakş ve güzellik, herbir kısmında aranmaz. Görünmediği vakit, görünmemesi onun
sebeb-i kusuru tevehhüm edilmez.
İşarat-ül İ'caz – 7
Cemaatte olan kuvvet, ferdde
yoktur. Meselâ çok iplerin heyet-i mecmuasının teşkil ettiği urgandaki kuvvet,
ipler birbirinden ayrı olduğu zaman bulunmaz.
İşarat-ül İ'caz – 107
Malûmdur ki, zaîf ve ince ipler
içtima ettikçe kuvvetleşir, kopmaz bir halat olur. Bu sırra binaen, bu âyetin
bu işaretleri birbirine kuvvet verir, teyid eder.
Sikke-i Tasdik-i Gaybi – 75
Kur'anda, "Kur'an" kelimesinin çok sırlarından
bir sırrını, altmışdokuz âyât-ı azîmede latîf ve manidar sahifeler arkasında
birbirine tevafukla baktıklarını ve o âyât-ı azîmenin
manen birbirinin hakikatını teyid ettiklerini göstermek ve tilavet-i
Kur'an sevabını ve zikir faziletini ve tefekkür ubudiyetini birden kazanmak
isteyenlere, evrad nev'inden gayet güzel bir hizb-i Kur'anî olarak yazılmıştır.
Mektubat – 513
Kur'an-ı Hakîm'de "Resul" kelimesinin tekrarındaki
esrarın tevafuk cihetiyle birisine işaret için, yüz altmış âyâttaki
"Resul" kelimesi birbirine tevafukla manidar bakması gibi; {(Haşiye)}
o yüz altmış muazzam âyetler de birbirine bakıyor.
Birbirini teyid ve isbat ettiğine işareten ve Kur'andan hem kıraat, hem zikir,
hem fikir olmak üzere bir hizb-i mahsustur. Kendine âlî ve tatlı ve çok
kıymetli ve çok faziletli bir vird arzu edenlere mühim bir virddir.
Mektubat – 513
İ'caz, inci gibi incecik letaif-i
belâgatın parıltılarının imtizac ve içtimaından tecelli eden bir nurdur.
Bu mebhasda, bu nuru birkaç letaif zımnında izah etmekle parlatacağız. Fakat herbir latîfe ince ve ziyası az ise de, letaifin
heyet-i mecmuasından hasıl olan tam bir ziya ile fecr-i sadık çıkacaktır.
İşarat-ül İ'caz – 31
İ'caz, inci gibi incecik letaif-i belâgatın
parıltılarının imtizac ve içtimaından tecelli eden bir
nurdur.
İşarat-ül İ'caz – 31
letaifin heyet-i mecmuasından
hasıl olan tam bir ziya ile fecr-i sadık çıkacaktır.
İşarat-ül İ'caz – 31
Ve keza Kur'an-ı Kerim'in bir meziyeti şudur ki: Bütün
ulema ve ehl-i meşreb gibi herkes hidayeti için, şifası
için müteaddid surelerden ayrı ayrı âyetleri ahzedebilir. Çünki bir âyetin sair âyât-ı Kur'aniye ile pek ince
münasebetleri, ittisal cihetleri vardır. Aralarında vahşet yoktur. Bu itibar
ile müteaddid surelerden alınan âyetler küçük bir Kur'an hükmünde olur.
Mesnevi-i Nuriye - 141
Bütün ulema ve ehl-i meşreb gibi herkes hidayeti için, şifası için müteaddid surelerden ayrı
ayrı âyetleri ahzedebilir.
Mesnevi-i Nuriye – 141
bir âyetin sair âyât-ı Kur'aniye
ile pek ince münasebetleri, ittisal cihetleri vardır.
Mesnevi-i Nuriye – 141
Evet Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın i'caz derecesindeki
kemal-i nizam ve intizamı ve kitab-ı kâinattaki intizamat-ı san'atı, muntazam
üslûblarıyla tefsir ettikleri halde; manzum olmadığının diğer bir sebebi de
budur ki: Âyetlerinin herbir necmi, vezin kaydı altına
girmeyip tâ ekser âyetlere bir nevi merkez olsun ve kardeşi olsun ve
mabeynlerinde mevcud münasebet-i maneviyeye rabıta olmak için, o daire-i muhita
içindeki âyetlere birer hatt-ı münasebet teşkil etsin.
Güya serbest herbir âyetin, ekser
âyetlere bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü var. Kur'an içinde binler
Kur'an bulunur ki, herbir meşreb sahibine birisini verir.
Nasılki Yirmibeşinci Söz'de beyan
edildiği gibi; Sure-i İhlas içinde otuzaltı Sure-i İhlas mikdarınca herbiri
zil-ecniha olan altı cümlenin terkibatından müteşekkil bir hazine-i ilm-i
tevhid bulunur ve tazammun ediyor. Evet nasılki semada olan intizamsız yıldızların
sureten adem-i intizamı cihetiyle herbir yıldız, kayıd altına girmeyip
herbirisi ekser yıldızlara bir nevi merkez olarak daire-i muhitasındaki -birer
birer- herbir yıldıza mevcudat beynindeki nisbet-i hafiyeye işaret olarak birer
hatt-ı münasebet uzatıyor. Güya herbir tek yıldız, necm-i âyet gibi umum
yıldızlara bakar birer gözü, müteveccih birer yüzü vardır. İşte intizamsızlık
içinde kemal-i intizamı gör, ibret al!
Sözler – 138
Meselâ: Nasılki münakkaş bir sarayda, müteaddid, muhtelif
nakışların düğümü hükmünde bir taşı, bütün nakışlara bakacak bir yerde
yerleştirmek; bütün o duvarı nukuşuyla bilmeye mütevakkıftır. Hem nasılki
insanın başındaki gözbebeğini yerinde yerleştirmek, bütün cesedin münasebatını
ve vezaif-i acibesini ve gözün o vezaife karşı vaziyetini bilmekle oluyor. Öyle de: Ehl-i hakikatın çok ileri giden bir kısmı, Kur'anın
kelimatında pek çok münasebatı ve sair âyetlerdeki cümlelere bakan vücuhları,
alâkaları göstermişler. Hususan ulema-i ilm-i huruf daha ileri gidip,
bir harf-i Kur'anda, bir sahife kadar esrarı, ehline beyan ederek isbat
etmişler.
Hem madem Hâlık-ı Külli Şey'in
kelâmıdır; herbir kelimesi, kalb ve çekirdek hükmüne geçebilir. (Etrafında,
esrardan müteşekkil bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye çekirdek
hükmüne geçebilir.) İşte insanın sözlerinde, Kur'anın kelimeleri gibi
kelimeler, belki cümleler, âyetler bulunabilir. Fakat Kur'anda, çok münasebat
gözetilerek bir tarz ile yerleştirildiği yerde; bir ilm-i muhit lâzım ki, öyle
yerli yerine yerleşsin.
Mektubat – 187
Ehl-i hakikatın çok ileri giden
bir kısmı, Kur'anın kelimatında pek çok münasebatı ve sair âyetlerdeki
cümlelere bakan vücuhları, alâkaları göstermişler.
Mektubat – 187
Hem madem Hâlık-ı Külli Şey'in kelâmıdır; herbir kelimesi, kalb ve çekirdek hükmüne geçebilir. (Etrafında,
esrardan müteşekkil bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye çekirdek
hükmüne geçebilir.)
Mektubat - 187
Kâinat mescid-i kebirinde Kur'an kâinatı okuyor! Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım, hidayetiyle amel
edelim ve onu vird-i zeban edelim. Evet söz odur ve ona derler. Hak olup,
Hak'tan gelip Hak diyen ve hakikatı gösteren ve nuranî
hikmeti neşreden odur.
Sözler – 33
Risale-i Nur'un üstadı ve me'hazı ve Said'in de çok zamandan
beri bir virdi olan bazı âyetler, bir hizb-i Kur'anî suretinde bir kısım
talebelerin arzularıyla kaleme alınmış. Sonra da tab' edilmiş. Ve dört-beş
mahkemenin de gösterdiği ehl-i vukuf ulemaları ve hattâ Diyanet Riyaseti
dairesi ve İstanbul'un fetva dairesindeki tedkik-i kütüb-ü diniye heyetinden
hiçbir âlim ve ehl-i vukuf ulemaları itiraz etmemişler. Belki takdir edip
tahsin etmişler. Çünki başta sahabeler ve matbu
Mecmuatü'l-Ahzab'da bulunan Hazret-i Üsame Radıyallahu Anh hizb-i Kur'anîsi
ki, herbir günde bir kısmını okumakla taksim edilmiştir. Ve aynı kitabda ve
Mecmuatü'l-Ahzab'ın aynı cildinde İmam-ı Gazalî'nin
Radıyallahu Anh bir hizb-i Kur'anîsi ve çok
ehl-i velayetin kendi meşreblerine muvafık bazı sureleri ve âyetleri bir hizb-i
mahsus-u Kur'anî yaptıkları meydandadır.
On sene evvel şehiden vefat eden merhum Hâfız Ali gibi
Nur'un kahramanlarından, benim hususî virdimi ve Risale-i Nur'un üstadları ve
menbaları olan mühim âyetleri cem'etmek istediler. Sonra onlara gönderdim.
Onlar da tab' ettirdiler. Çünki herkes her vakit bütün Kur'anı okumağa vakit
bulamıyor. Fakat böyle bir hizb-i Kur'anî eline geçse her vakit istifade
edebilir fikriyle, hem sevabları çok ziyade olan âyetler ve sureler, içinde
yazılmış.
Zâten Kur'an-ı Hakîm'in bir
mu'cizesi şudur ki; ehl-i hakikatten ve kemalâttan herbir meslek sahibi,
meşrebine muvafık, Kur'anda bir Kur'anını, bir hizb-i mahsusunu, bir üstadını
bulur. Güya tek bir Kur'anda binler Kur'an var.
Bu mu'cizenin sırrı şudur
ki: Kur'an-ı Hakîm'in âyetlerinin ve kelâmlarının
münasebetleri yalnız beraber olanlara değil, belki pekçok âyetlere ve kelâmlara
ve kelimelere münasebeti var, bakıyor. İşaratü'l-İ'caz tefsir-i Nuriyede bu sır
bir derece gösterilmiş.
Demek başka kelâmlara benzemez.
Herbir âyet, binler âyetlere bakar birer yüzü ve gözü var. Bu vaziyet-i
Kur'aniye çok hakaika medardırlar. Ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikatın herbir
kısmı kendi mesleğine göre, o küllî Kur'an içinde bir mahsus hizbleri var.
Emirdağ-2 – 150
Zâten Kur'an-ı Hakîm'in bir mu'cizesi şudur ki; ehl-i
hakikatten ve kemalâttan herbir meslek sahibi, meşrebine muvafık, Kur'anda bir Kur'anını, bir hizb-i mahsusunu, bir üstadını bulur. Güya tek bir Kur'anda binler Kur'an var.
Emirdağ-2 - 150
Kur'an-ı Hakîm'in âyetlerinin ve kelâmlarının
münasebetleri yalnız beraber olanlara değil, belki
pekçok âyetlere ve kelâmlara ve kelimelere münasebeti var, bakıyor.
Emirdağ-2 – 151
Herbir âyet, binler âyetlere
bakar birer yüzü ve gözü var.
Bu vaziyet-i Kur'aniye çok
hakaika medardırlar.
Emirdağ-2 - 151
Güya tek bir Kur'anda binler
Kur'an var.
Emirdağ-2 - 151
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın büyük bir
kumandanı olan Hazret-i Üsame Radıyallahu Anh;
bir gün "hamd"e ait, bir gün "istiğfar"a ait âyetler, bir gün "tesbih"e ait, bir gün "tevekkül"e, bir gün de "selâm" lafzına, bir gün de "tevhid" ve "Lâ
ilahe illâ hu"ya ait, bir gün de "Rab"
kelimesine ait bütün Kur'andan müteferrik surelerden
bir hizb-i Kur'anî çıkarmış, kendine bir vird eylemiş. Demek böyle hizblere
izn-i Peygamberî (A.S.M.) var.
Emirdağ-2 – 152
Bütün ulema ve ehl-i meşreb gibi herkes hidayeti için, şifası için müteaddid surelerden ayrı
ayrı âyetleri ahzedebilir.
Mesnevi-i Nuriye – 141
Herbiri birer küçük Kur'an olan ekser uzun sure ve
mutavassıtlarda ve çok sahife ve makamlarda yalnız iki-üç maksad değil, belki
Kur'an mahiyeti, hem bir kitab-ı zikir ve iman ve fikir, hem bir kitab-ı şeriat
ve hikmet ve irşad gibi, çok kitabları ve ayrı ayrı dersleri tazammun ederek
rububiyet-i İlahiyenin herşeye ihatasını ve haşmetli tecelliyatını ifade etmek
cihetiyle, kâinat kitab-ı kebirinin bir nevi kıraatı olan Kur'an, elbette her makamda, hattâ bazen bir sahifede çok maksadları
takiben marifetullahtan ve tevhidin mertebelerinden ve iman hakikatlarından
ders verdiği haysiyetiyle, öbür makamda, mesela zahirce zaîf bir münasebetle,
başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli münasebetler iltihak
ederler. O makama gayet mutabık olur, mertebe-i belâgatı yükseklenir.
Asa-yı Musa – 67
.. öbür makamda, mesela zahirce
zaîf bir münasebetle, başka bir ders açar ve o zaîf münasebete çok kuvvetli
münasebetler iltihak ederler.
O makama gayet mutabık olur, mertebe-i
belâgatı yükseklenir.
Asa-yı Musa – 67
Hem madem Hâlık-ı Külli Şey'in kelâmıdır; herbir kelimesi, kalb ve çekirdek hükmüne geçebilir.
(Etrafında, esrardan müteşekkil
bir cesed-i manevîye kalb ve bir şecere-i maneviyeye çekirdek hükmüne
geçebilir.)
Mektubat - 187
(Bu sır, Kitab-ı Münzel'in tam bir tefsiri olan
Risaletü'n-Nur'da aynen cereyan ediyor;)
Risaletü'n-Nur'un, Kitab-ı
Münzel'in tam bir tefsiri ve manası olduğunu ve ondan yabani olmadığını remzen
ifade eder.
Şualar - 722
Kardeşlerim! Kalbime ihtar edildi ki: Nasılki Mesnevî-i
Şerif, şems-i Kur'andan tezahür eden yedi hakikatından bir hakikatın âyinesi
olmuş, kudsî bir şeref almış; Mevlevîlerden başka daha çok ehl-i kalbin lâyemut
bir mürşidi olmuş. Öyle de, Risale-i Nur şems-i
Kur'aniyenin ziyasındaki elvan-ı seb'ayı ve o güneşteki renk renk, çeşit çeşit
yedi nuru birden âyinesinde temessül ettirdiğinden, inşâallah yedi cihetle
şerif ve kudsî ve yedi Mesnevî kadar ehl-i hakikata bâki bir rehber ve bir
mürşid olacak.
Latif Nükteler – 35
letaifin heyet-i mecmuasından
hasıl olan tam bir ziya ile fecr-i sadık çıkacaktır.
İşarat-ül İ'caz – 31
Ey ihvan! Risale-i Nur'un bütün cüzlerinde öyle bir
kuvvet var ki, yalnız birini dinlemeye, okumaya veya yazmaya muvaffak olan
kimse, Allah tevfik verirse, imanını kurtaracak hakikatları onda bulur. Çünki her cüz'ün diğerleri ile manen irtibatları vardır.
Okuyana ve dinleyenlere sırran diyorlar ki: Bu okuduğun kitabda bizdeki
hakikatların da uçları, kokuları, işaretleri var. Dikkat edersen görürsün,
çalışırsan anlarsın, cüz'-i ihtiyarını bu emre sevk edersen Allah da
muvaffakıyet verir. Bulur ve bilebilirsin.
Barla – 306
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Onuncu Şuâ namında, yazdığınız Fihriste'nin İkinci kısmı
bana şöyle kuvvetli bir ümid verdi ki: Risale-i Nur benim gibi âciz ve ihtiyar
ve zayıf bir bîçareye bedel, genç, kuvvetli çok Said'leri içinizde bulmuş ve
bulacak. Onun için bundan sonra Risale-i Nur'un tekmil ve izahı ve haşiyelerle
beyanı ve isbatı size tevdi' edilmiş tahmin ediyorum. Bir emaresi de şudur ki;
bu sene çok defa ihtar edilen hakikatleri kaydetmek için teşebbüs ettim ise de
çalıştırılamadım.
Evet Risale-i Nur size mükemmel
bir me'haz olabilir. Ve ondan erkân-ı imaniyenin her birisine, meselâ Kur'an
kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik risalelerdeki
parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse ve hâkeza..
mükemmel bir izah ve bir haşiye ve bir şerh olabilir. Zannederim ki, hakaik-i
âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş, başka yerlerde aramaya
lüzum yok.
Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için
vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşâallah
vazifeniz şerh ve izahla ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve talim ile, belki
Yirmibeşinci ve Otuzikinci mektubları te'lif ile ve Dokuzuncu Şuâ'ın Dokuz
Makamını tekmil ile ve Risale-i Nur'u tanzim ve tertib ve tefsir ve tashih ile
devam edecek. Risale-i Nur'un samimî, hâlis şakirdlerinin heyet-i mecmuasının
kuvvet-i ihlasından ve tesanüdünden süzülen ve tezahür eden bir şahs-ı manevî,
size bâki ve muktedir bir kuvvet-i zahrdır, bir rehberdir.
Kastamonu – 56
.. ondan erkân-ı imaniyenin her
birisine, meselâ Kur'an kelâmullah olduğuna ve i'cazî nüktelerine dair müteferrik
risalelerdeki parçalar toplansa veya haşre dair ayrı ayrı bürhanlar cem'edilse
ve hâkeza..
mükemmel bir izah ve bir haşiye
ve bir şerh olabilir.
Kastamonu - 56
Herbir âyet, binler âyetlere
bakar birer yüzü ve gözü var.
Bu vaziyet-i Kur'aniye çok
hakaika medardırlar.
Emirdağ-2 – 151
Güya tek bir Kur'anda binler
Kur'an var.
Emirdağ-2 - 151
İşte Risale-i Nur müellifi Bedîüzzaman Said Nursî, öyle
bir mücahid-i İslâmdır ki; ve te'lifatı Risale-i Nur, öyle uyandırıcı ve öyle
halâskâr ve öyle fevkalâde ve cihangir bir eserdir ki: Din aleyhindeki bütün o
komitelerin bellerini kırmış, mezkûr muzır ve habîs faaliyetlerini akamete
düçar ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını paramparça etmiş ve köküyle
kesmiştir ve İslâmî ve imanî fütuhatı, perde altında, kalbden kalbe inkişaf
ettirmiş ve Kur'an-ı Azîmüşşan'ın hâkimiyet-i mutlakasına
zemin ihzar etmiştir.
Evet Risale-i Nur, o tahribatı Kur'anın elmas
hakikatleriyle ve Kur'an-ı Kerim'deki en kısa ve en müstakim bir tarîkle tamir
ve o yaraları, Kur'an-ı Hakîm'in eczahane-i kübrasındaki edviyelerle tedavi
ediyor ve edecektir.
Hem, masum müslümanların
kanlarını sömüren ve servetleri tahaccür etmiş millet kanı olan, parazit,
tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistleri, müstemlekecileri ve
onların içimizdeki, sadece şahsî menfaat zebunu, zalim, hunhar, harîs ve müstebid
uşaklarını, hâk ile yeksân edip izmihlal ve inhidam-ı mutlakla mağlub eden ve
edecek yegâne çarenin Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın bu asırda bir mu'cize-i
manevîsi olan Risale-i Nur eserleri olduğunda, basiretli İslâm mücahidleri ve
âlimleri, icraat ve müşahedata müstenid, yakînî bir kanaat-i kat'iyye ile
müttefiktirler.
Evet tarih-i beşer, Risale-i Nur
gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, Kur'anın
emsalsiz bir tefsiridir.
Sözler – 771
Evet tarih-i beşer, Risale-i Nur
gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, Kur'anın
emsalsiz bir tefsiridir.
Sözler – 772