Bahaneler İcad Ederek Dine Saldırmaktadırlar
İslâmiyet
güneş gibidir, üflemekle sönmez.
Gündüz
gibidir, göz yummakla gece olmaz.
Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.
Tarihçe-i Hayat – 80Kur'an-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir.
Eğer el'iyazü
billah, Kur'an küre-i arzın başından çıksa, arz
divane olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyamet
kopmasına sebeb olması akıldan uzak değildir.
Evet Kur'an arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir
hablullahtır. Cazibe-i umumiyeden ziyade, zemini muhafaza ediyor.
İşte bu
Kur'an-ı Azîmüşşan'ın hakikî ve kuvvetli bir tefsiri olan Risale-i Nur; bu
asırda bu vatanda bu millete, yirmi seneden beri tesirini göstermiş büyük bir
nimet-i İlahiye ve sönmez bir mu'cize-i Kur'aniyedir.
Şualar – 376
Şimdi iman nuruna muhtaç bîçare beşere, Kur'an'ın ulvî hakikatlarının ders verilmesi zamanındayız.
Ruhlarını hak ve
fazilet yolunda, Allah için feda etmiş bir milletin bugünkü nesli, asırlardır
medar-ı iftihar tanıdığı ecdadının İslâmî hizmet ve şevkini yine gösterecek.
Yine insanlığa
olgun, münevver ve ebede namzed numuneyi izhar edebilmesi ve bu suretle
yaratılmasının hikmet ve gayesini bütün âlem muvacehesinde gösterebilmesi için,
Kur'ana ve Kur'anın ölmez ve sönmez hakikatlarına
sarılacak.
Risale-i
Nur'u da o manevî güneşin bir şuâı ve hakikatlarının müdellel izahı gördüğünden
ona sahib çıkacak, okuyup neşredecek.
İnsanlığa son defa
en büyük iyiliği îfa edecek. Kimbilir belki de müsbet İslâmî Medeniyet, Kur'anın Nuruna yapışan fedakâr milletin hizmet ve gayretinden
doğacak.
Zühret-ün Nur – 206
O zahirperestler emin olsunlar ki, sa'yleri beyhudedir.
Şimdiye kadar böyle
avamperestane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar.
Bundan sonra bizi
cahil bırakmakla cehlimizden istifade etmek istiyorlar.
Olmaz ve
olamaz; medreseler hayatlanacaktır vesselâm...
Muhakemat – 51
Risale-i
Nur'a karşı gizli düşmanlarımızdan bazı zındıkların şeytanetiyle çevrilen
plânlar ve hücumlar inşâallah bozulacaklar, onun şakirdleri başkalara kıyas
edilmez, dağıttırılmaz, vazgeçirilmez, Cenab-ı Hakk'ın inayetiyle mağlub
edilmezler.
Şualar – 362
Nurcular, çok ihtiyat ve dikkat ve temkinde bulunmaları lâzımdır.
Çünki
manevî fırtınalar var, bazı dessas münafıklar her tarafa sokulur.
Emirdağ-1 – 159
Bazı gazetelerin zaman zaman yaptıkları neşriyattan anlaşılıyor ki:
Din ve
İslâmiyet düşmanları, ekseriya perde ardından bahaneler icad ederek dine
saldırmaktadırlar.
Doğrudan
doğruya dinin ve İslâmiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu
uğurda türlü fedakârlıklara katlananları nazar-ı âmmede kötülemek, halkın
sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; tâ ki dine hizmet edenleri âtıl
vaziyete getirip, dinî inkişafa mani' olsunlar.
İmansızlığın,
ahlâksızlığın revaç bulmasını temin etsinler.
Tarihçe-i Hayat – 24
Madem
hakikat budur ve madem şimdiye kadar Risale-i Nur'un hizmetinde inayet-i
Rabbaniyenin tecellisini inkâr edilmeyecek derecede gördük; herbirimiz cüz'î ve
küllî bunu hissetmişiz ve madem şimdi siyasetin ve dünyanın çok cereyanlarının
birbirine karşı tahşidatı oluyor ve madem elimizden kazaya rıza ve kadere
teslim ve hizmet-i imaniye ve Kur'aniye ve Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî
teselliden başka bir şey gelmiyor;
elbette
bize en elzem iş, telaş etmemek ve me'yus olmamak ve birbirinin kuvve-i
maneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve
habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet
vermemektir.
Bu dünya
hayatı, hususan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse
gelsin, hoş görmeli.
Şualar – 336
Sizin sebat ve metanetiniz, masonların ve münafıkların bütün plânlarını akîm bırakıyor.
Şualar – 302
Hiç telaş ve merak etmeyiniz.
Hakkımızdaki
her hâdisede; hem perde altında, hem neticeler itibariyle, hem rahmet ve
inayetin iltifatları ve tebessümleri, hem kader ve kısmetin ve adalet ve
şefkatin terbiyeleri var olduğu kat'î ve mükerrer tecrübelerle tahakkuk
ettiğinden, biz en acı vaziyet ve sıkıntılara karşı, kemal-i sabır içinde şükür
etmekle mükellefiz.
Ve
cildleri ve derileri soyulan Cercis Aleyhisselâm gibi binler, milyonlar hakikat
mücahidlerinin hakaik-i imaniyenin kudsî hizmetinin bir numunesine mazhar olan
Nur şakirdlerinin çektikleri zahmetler, o eski zâtların zahmetlerine nisbeten
binde bir olmaz.
Ve ücret
ve kazanç cihetinde, inşâallah birdirler ve beraberdirler.
Tarihçe-i Hayat –
593
Evet azm ve sebatınız ve ihlas ve ciddiyetiniz, ehl-i dünyayı mağlub etmiş ve ediyor.
Yoksa bir tek
Tesettür Risalesi'yle yüzyirmi adamı tevkif edenleri, yüzotuz risale ile bir
tek adamı tevkif edemediklerinin sebebi; ihlasınız ve
metanetinizdir, hükmediyor.
Kastamonu – 143
Mahkemede son söz
olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: "Milyonlar kahraman başlar feda
oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun" ile bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dava etmişiz.
Bu davadan
vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum.
Madem şimdiye kadar
sabrettiniz, "Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi" diye tahammül ve
sabrediniz.
Şualar – 339
Hem yirmi seneden
beri tahribkârane eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve
sadakat kaybolmuş ki, ondan belki de yirmiden birisine itimad edilmez. Bu acib hâlâta karşı, çok fevkalâde sebat ve metanet ve
sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır ve zarar verir.
Demek en
hâlis ve en selâmetli ve en mühim ve en muvaffakıyetli hizmet, Risale-i Nur
şakirdlerinin daireleri içindeki kudsî hizmettir.
Kastamonu – 90
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sizin
fevkalâde sebat ve ihlasınızın galebesi ve o musibeti def'inden sonra, ehl-i
dünya cepheyi değiştirdi.
Zındıkanın
desiseleriyle bu havalide bizlere karşı perde altında maddî ve manevî tahşidatı
başlamış.
Gayet
dikkatle ve şeytancasına, şakirdlerin hakikî kuvvetleri olan tesanüdü bozmağa
çalışıyorlar.
Sizlere risaleleri
iade ettikleri halde, kurnazcasına dolaplar çevriliyor.
Biz sizin bir
şubeniz hükmünde olduğumuz halde, bizi asıl ve merkez telakki ettiklerinden,
daha ziyade desiseleri bize karşı istimal ediyorlar.
Hâfız-ı
Hakikî Cenab-ı Hak'tır. İnşâallah hiçbir zarar edemeyecekler.
Kastamonu – 152
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sair yerlere
nisbeten en sıkıntılı ve en soğuk olan bu hapsin zahmet ve meşakkatini çeken,
elbette bu hapsin sebebinde derecesine göre bir kaçınmak meyli olacak.
Fakat onun
zahirî sebebi olan Risale-i Nur'un o zahmet çekenlere kazandırdığı iman-ı
tahkikî ve iman-ı tahkikî ile hüsn-ü hâtime ve şirket-i maneviye ile yüzer adam
kadar a'mal-i sâliha o acı zahmeti tatlı bir rahmete çevirdiğinden, bu iki
neticenin fiatı, sarsılmaz bir sadakat ve sebatkârlıktır.
Onun için,
pişman olmak ve vazgeçmek, büyük bir hasarattır.
Şualar – 316
Şimdi bundan on
dakika evvel, cesurca fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri
birisini getirdi. Onlara dedim ki: "Bu dairenin
verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet
ister.
Isparta
kahramanlarının gösterdikleri hârikalar ve cihanpesendane hidemat-ı nuriyenin
esası, hârika sadakatları ve fevkalâde metanetleridir.
Bu
metanetin birinci sebebi: Kuvvet-i imaniye ve ihlas hasletidir.
İkinci
sebebi: Cesaret-i fıtriyedir."
Onlara dedim:
"Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyetsiz
şeyler için fedakârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i
Nur'un kudsî hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, merdane ve
fedakârane cesaret ve metanet gösterip sadakatınızı muhafaza edersiniz."
dedim. Onlar da tam kabul ettiler.
Kastamonu – 144
Hasan Âtıf'ın
mektubunda, cesur ve sebatkâr zâtlardan -ki efeler tabir ediyor- bahis var. Biz
o cesur ve sebatkâr yeni kardeşlerimizi ruh u canla kabul ediyoruz.
Fakat
Risale-i Nur dairesine girenler, şahsî cesaretlerini kıymetleştirmek için,
sarsılmaz bir sebat ve metanete ve ihvanlarının tesanüdüne cidden çalışmağa
sarfedip, o cam parçası hükmünde şahsî cesaretini, hakikatperestlik
sıddıkıyetindeki fedakârlık elmas'ına çevirmek gerektir.
Evet
mesleğimizde ihlas-ı tammeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir.
Ve o
metanet cihetiyle şimdiye kadar çok vukuat var ki; öyleler, herbiri yüze
mukabil bu hizmet-i Nuriyede muvaffak olmuş.
Âdi bir
adam ve yirmi-otuz yaşında iken, altmış-yetmiş yaşındaki velilere tefevvuk
etmişler var.
Kastamonu – 248
Evet
mesleğimizde ihlas-ı tammeden sonra en büyük esas, sebat ve metanettir.
Kastamonu - 248
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Bu yeni hâdise-i
taarruziyeden müteessir olmayınız.
Çünki mükerrer
tecrübelerle, Risale-i Nur inayet altındadır.
Hiçbir taife,
şimdiye kadar böyle bir ehemmiyetli hizmette bizler kadar az meşakkatle
kurtulan olmamış.
Hem geçen
Ramazan'daki hastalığım ve Eskişehir'deki musibetimiz gibi çok vakıalarla
zahirî sıkıntılı meşakkatli hâlât altında Risale-i
Nur'un faidesine olarak inkişafatı ve daha tesirli fütuhatı görülmüş.
İnşâallah,
bu sıkıntılı hâdise dahi, münafıkların aks-i maksuduyla, Risale-i Nur'un
fütuhatını başka bir mecrada teshile vesile olur.
Kastamonu – 130
İşte bu
mes'elemizde elmaslar, şişelerden; sıddık fedakârlar, mütereddid
sebatsızlardan; ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak
için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:
Birisi:
Ehl-i dünya ve
siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlasla fevkalâde
hizmet-i diniyedir; zulm-ü beşer buna baktı.
İkincisi:
Herkes
kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlas ve tam tesanüd ile tam liyakat
göstermediğimizden, kader dahi buna baktı.
Şualar – 300
Böyle bir nevi şekva
kalbe geldi: "Neden bu tazib oluyor, hizmetimize
faidesi nedir?"
Birden bu sabah
kalbe ihtar edildi ki:
Siz bu
şiddetli imtihana girmek ve inceden inceye sizi kaç defa "Altun mu, bakır
mı?" diye mehenge vurmak ve her cihette sizi insafsızca tecrübe etmek ve nefislerinizin
hisseleri ve desiseleri var mı yok mu üç-dört eleklerle elenmek; hâlisane, sırf
hak ve hakikat namına olan hizmetinize pekçok lüzumu vardı ki; kader-i İlahî ve
inayet-i Rabbaniye müsaade ediyor.
Çünki
böyle meydan-ı imtihanda inatçı ve bahaneci insafsız muarızların karşısında
teşhir edilmesinden herkes anladı ki:
Hiçbir
hile, hiçbir enaniyet, hiçbir garaz, hiçbir dünyevî, uhrevî ve şahsî menfaat
karışmayarak, tam hâlis, hak ve hakikattan geliyor. Eğer perde altında
kalsaydı, çok manalar verilebilirdi. Daha avam-ı ehl-i iman itimad etmezdi.
"Belki bizi kandırırlar" der ve havas kısmı dahi vesvese ederdi.
Belki bazı
ehl-i makamat gibi kendilerini satmak, itimad kazanmak için böyle yapıyorlar
diye daha tam kanaat etmezlerdi.
Şimdi
imtihandan sonra, en muannid vesveseli dahi teslime mecbur oluyor. Zahmetiniz
bir, kârınız bindir inşâallah.
Şualar – 522
Kardeşlerim!
Herhalde bu kadar sıkıntı ve zararı çeken zaîf bir kısım aile sahibleri, bir
derece Risale-i Nur'dan ve bizden çekinmek, belki vazgeçmek için bir mazeret
olabilir zannıyla, tahliyeden sonra değişmek ihtimaline binaen derim:
Bu derece
kıymetdar bir mala bu maddî ve manevî fiat veren ve bu azabı çeken, o maldan
vazgeçmek büyük bir hasarettir.
Hem her
birisi, Risale-i Nur'un eczalarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım
ve hizmeti birden bıraksa; hem ona, hem bizlere lüzumsuz bir zarardır.
Onun için;
ihtiyatla beraber, sadakatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.
Şualar – 342
***
Ey Nurcular!
Allah'ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secdeden başlarınızı
kaldırmayınız. Gecenin soğuğuna aldırmayınız. Sizlere lütfunu hiçbir hususta
esirgemeyen Rabb-i Rahîm'e, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i
şükrü eda ediniz.
Ve
bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle akl-ı maaşı sarsan hâdiseler
karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nur'un kudsî kerameti ve imdadını
müşahede ediniz.
Dünya
fânidir, binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında,
hiç-ender-hiç mesabesindedir. Fakat fâni olmakla beraber, bâki hayatın bâki
meyvelerini verecek bir mezraasıdır.
Fırtınaların
şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın.
Bu mübarek
mezraaya en mübarek ve nuranî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını
ekiniz. Zira "Eken biçer", atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.
Ey
Nurcular! Sizin hakikî vazifeniz, dünyaya bakmak değildir.
Farz-ı
muhal olarak dünyaya da bakılsa, bakınız ve görünüz ve zuhuru muhtemel dehşetli
yangınlar sebebiyle ve o yüzden karşılaşmanız ihtimali bulunan tehlikeler
dolayısıyla kat'iyyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz.
Çalışınız,
çalışınız, çalışınız ve kat'iyyen inanınız ki; Nur'un şefaatı, Nur'un duası,
Nur'un himmeti sizleri kurtaracaktır.
İşte bu davanın
şahidi Emirdağ'lı Nurcuların dehşetli ateşten zararsız kurtulmalarıdır.
Şimdiden umumunuza müjdeler olsun.
Emirdağ-1 – 135